Takip Et

Batıya Yolculuğunda İncir-6

İmamköy’den Ilıcabaşı istikametine giden eski kervan yolu (Aydın il merkezinde) Ilıcabaşı çeşmesinin önünden geçerek Sultaniye Caddesi’ne varıyordu. Gümrükönü/ Sultaniye Caddesi (Farabi Sokak) İzmir’e ulaşan en eski yoldu. Bu yol üzerinde devecilerin, tüccarların ve hayvanların dinlendikleri; Hafız Salim’in ve Gözlüklü’nün Hanları da bulunuyordu. (86)

Aydın Güzelhisarı’nın önemli ticari alanları Sultaniye Caddesi üzerindeydi bu cadde ve çarşı aynı zamanda İzmir’e gidecek yolun da başlangıcıydı. Aynı çarşıda Gümrükönü Caddesi’nde konsolosluk ve banka binaları, büyük bir bedesten Cihanoğulları Hanı ve Zincirli Han XIX. Yüzyılda varlığını koruyordu. Burada da küçük ve büyük çaplı alışverişler devam eder, sonunda yola devam edecek tüccar ve yolcular çarşıdan çıkar, Kemer kavşağının kuzeybatı köşesindeki Cihanoğlu Mehmet Bey Çeşmesi yakınında dinlenen deve kervanlarına katılırdı. Aydın-Karapınar(İncirliova) arasında daha birçok çeşme, sebil, kahve ve kuyu vardı. (87)

Bu yoldan devam eden eski kervan yolu güzergâhı, Aydın’ın bugünkü Gazi Bulvarı’ndan ilerler Kemer Caddesi’ni kesen yoldan devam ederek Kemer kavşağının Kuzeybatı köşesinde Cihanoğlu Muhammed Bey çeşmesinin önünden devam ederek Eski İzmir yolunun güneyindeki tarlanın kuzey kenarında yer alan secdegah, sebil, kuyu ve çeşmeye yönelirdi. Burası Aydın’ın düşmandan kurtulduğu gün 7 Eylül 1922’de Aydın’la birlikte yakılmıştır. Deştepe Köyü’nün 250–300 m. kadar Doğusunda Eski İzmir yolunun Güney kenarında (Bugünkü Efe Kent Yapı Kooperatifinin kuzeydoğu köşesindeki) Çakır Mehmet Ali Ağa Sebili önünden ve aynı yoldan ilerler, sağda Dede Kuyusu Secdegahı’nı da geçer, hemen yanındaki -bugün kapalı olan- Dede Kuyusu yakınına gelen yolun Kuzey kenarında, eski İzmir- Tire yolu kavşağında Ruşen Dede mezarının önünden geçer, yol üzerindeki Çıngırdaklı Kuyu’daki mola yerine ulaşırdı. (88)

Bundan başka eski Asya yolunun Transiter şehri olan Tiral’a gelmesi ve Dede kuyusu önünden geçmesi için Nazilli köprüsü denilen yerdeki köprünün Aydınoğullarından, Bizanslılardan ve Romalılardan çok önce yapılması gerekmektedir. Transiter yolun çağında bataklık olan Güzelhisar Mahallesi semtinden veya güneyinden geçmesi imkânsız idi. Bugüne değin Ilıcabaşı, Nazilli köprüsü ve Dede kuyusu doruğunda Aydın’dan (Tiralden) geçen başka bir yol keşfedilmiş değildir. Nitekim Tiral’den Efes’e giden yolun Dede kuyusu doruğunda batıya gittiğini Kemer Mahallesi’ndeki antik çağa ait köprü kalıntısı bugün kesin olarak ispat etmektedir. (89)

Bu eski kervan yolunu kullanan kervancılar, Kızılçay’dan geçip Kızılcaköy yolundan İncirliova’nın Dereağzı Köyü’ne ulaşır, İkizdere’yi bir çatma köprü vasıtasıyla geçer, kuzeydoğuya doğru saparak devam ederler, Osmanbeleni ve ardından gelen Kazaklı Tepe’nin Doğu kenarından ilerleyerek Arap kahvesinde dinlenir, Arpadere Köyü’nden Somak Köyü’ne ulaşırdı. Buradan Aydın dağlarını yararak ilerleyen yolda Cevizli Dağını Kömürcü geçidi ile aşıp Dündarlı Köyü’nü sağında bırakarak yol üzerindeki Sarısu kahvesinde dinlenen kervanlar, Güme Dağı’nı aşıp Arpacılar Köyü’nü geçerek Yuvalı Köyü’nü solunda bırakarak Tire’ye iniyorlardı. Bu yol Saruhan’daki Manisa, Alaşehir, Tire engebeleri üzerinden Aydın, Ayasuluğ, Marmaris’e uzanan bambaşka bir yoldu; bu yol II. Mehmet tarafından kullanılmıştı. İbn Batuta’nın yolculukları, Timur’un Savaşları hep bu doğal yol vasıtasıyla olmuştu. Bu yol hem Manisa’ya hem de Ayasuluğ ve Tire’ye doğal olarak İzmir yoluna bağlanır. İzmir’i güneye bağlayan Torbalı-Tire yolu, Tire’nin eski Aydınoğlu başkenti mirasından kaynaklanır. Büyük Menderes vadisi orta çığırı bu yolla İzmir’e bağlıdır. İzmir yerine Kuşadası da bu yolun doğal çıkışı olabilir(90).

Denizli’den sonra yol müsait araziden geçerek güneyde Büyük Menderes boyunca Efes’e, kuzeyde Gediz Nehri vadisiyle İzmir-Foça’ya varır. (91)

İncirin İzmir’e ulaşması ile yolculuğu bitmemektedir. Adeta kıyafet değiştirerek Avrupa ve Amerika’ya yolculuğunu İzmir limanından sürdürecektir.

İncirin bir de Amerika yolculuğu vardır ki oldukça ilgi çekici bir öyküsü bulunmaktadır:

Kaliforniya ikliminin bizim Akdeniz iklimine benzer olması Amerika’ya göç eden Avrupalılar tarafından da fark edilir; Kaliforniya Amerika için bir meyve sebze cenneti olur. Bizden Kaliforniya’ya gidenler arasında zeytin, çekirdeksiz Sultani üzüm ve incir de vardır. Osmanlı döneminde arkeolojik varlıkların yanında bitkisel materyalin de yurt dışına çıkışı Sultan iznine tabidir. Amerikalılar en iyi incirlerden Kaliforniya’ya götürmek isterler ama izin alamazlar. Ancak, sorun bir kese altınla çözülür; sarı lop incirinin en güzel örneklerinden bir çuval emzikli çelik (dalların 20–25 cm uzunluğundaki uç kısmı) hazırlanarak Kaliforniya’ya kaçırılır. Bunlar en güzel toprağa dikilir, gayet güzel köklenir gelişirler. Ne var ki, aradan yıllar geçmesine rağmen tek bir incir vermez ağaçlar. Türklerden fena halde kazık yediklerini düşünen Amerikalılar bu kez Ege’nin karşı yakasını denemeye karar verirler. Yine bir kese altın gözden çıkarılır, bu sayede Yunanlıların en iyi incirinden emzikli çelikler hazırlanıp Kaliforniya’ya gönderilir. Çelikler dikilir, köklenip ağaç olurlar. Ne var ki, yine tek bir incir yoktur. Yunanlılar da kazık attı diye düşünür Amerikalılar. Bir süre sonra olayın sırrı çözülür. Gerek Türklerin gerekse Yunanlıların gönderdikleri incirlerde değildir sıkıntı. Sorun Kaliforniya’da erkek incir ağacı bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Amerikalılar en iyi incirden çelik istemiş ve almışlardır; kimsenin aklına dağda bayırda kendiliğinden yetişen ve yenebilir meyve bile vermeyen erkek incir ağacından çelik kesip göndermek gelmemiştir. (92) 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.