Takip Et

II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRK TARIMI VE MİLLİ KORUMA KANUNU

Savaşın ilk yılında görev yapan Başbakan Refik Saydam hükümetleri devletçilik temel yaklaşımı altında iktisat ve tarım politikalarına dönük olarak üç önemli problemi çözmeye gayret etmişlerdir:

“ • En önemli problem olarak savaş döneminde büyük bir tüketim grubu olarak ortaya çıkan asker ve büyük şehirlerin iaşesinin temini görülmüştür.

• Savaşın meydana getirebileceği mal ve ürün kıtlığı önlenmeye çalışılmıştır.

• Devletçilik politikasıyla birlikte devletin piyasaya yoğun müdahalesinin yol açacağı ihtikar, istifçilik ve karaborsacılık önlenmeye çalışılmıştır.”

“Refik Saydam Hükümeti ilk icraat olarak “Milli Korunma Kanunu”nu meclise sunmuş, Ziraat, ticaret, maliye, iktisat ve ulaştırma bakanlarının katılımıyla başbakan veya ilgili bir bakanın başkanlık edeceği koordinasyon heyeti Şubat 1940’ta çalışmalarına başlamıştır.”

“Kanun milli iktisadın hemen hemen bütün sektörlerini içermektedir. Kanun ziraata, madenciliğe, sanayiye, taşımacılığa, ticarete, ait önemli hükümleri ve üretim, mübadele ve tüketim hareketlerini kontrol altına alacak esasları içermiştir. Kanun bu konularda hükümete yetkiler, vatandaşlara ise mükellefiyetler yüklemiştir. Milli Korunma Kanunu, milli savunmanın ihtiyaç duyacağı maddelerin muhtelif suretlerle temini ve zirai, ticari ve sınai faaliyetlerin bu amaçlara göre düzenlenmesi gibi iktisadi yollara başvurma hakkını hükümete tanımıştır.”

“Milli Korunma Kanunu iaşe ve ziraat işlerine dair bir çok hükümler içermektedir. İaşe ve ziraata dair bu hükümlerin etkisi büyük olmuştur. Ziraatta bütün üretim kuvvetlerinin, üretim vasıtalarının en verimli şekilde düzenlenmesi gözetilmiş, boş duran iş gücü için bir iş mükellefiyeti bile getirilmiştir. Kanunun 37. maddesine göre hükümet, ziraatta çalışabilir her vatandaşı kendi işi yüzüstü kalmamak şartıyla ika metgahının en çok 15 km mesafesi dahilinde bulunan, şahıslara veya devlete ait ziraat işletmelerinde gerekli ihtiyaca göre münasip ücretle çalıştırabilecekti (Dönüm, 1940, Sayı 4: 137-140).”

“Kanun yurt topraklarından ziraata elverişli olup da boş duran parçaların devlet eliyle işletilmesini de içermekteydi. Kanunun 39. maddesine göre hükümet, üzerinde ziraat yapılmayan 500 hektardan fazla araziyi bir bedel karşılığında işletebilecekti.”

“Kanun, 40. maddesine göre hükümet ziraata elverişli 8 hektar ve daha fazla arazi sahibi olan her şahsı bu arazinin yarısı kadar hububatı ekmeye ve ektirmeye mecbur tutabilecekti. Kanunun 41. maddesi ile de ekilen her dört hektar arazi için bir çift öküz milli müdafaa mükellefiyetinden istisna edilmiştir.”

“Kanun, ziraat ve iaşeye yönelik olarak başka iktisadi tedbirler alma yetkisini de hükümete tanımıştır. Mesela; üretilen her türlü mahsulün ihraç ve ithali izne bağlanmış, fiyatların kontrolü devlete bırakılmış ve hükümete her türlü ürüne el koyma yetkisi tanınmış; ithal edilecek bütün maddelerin miktar, cins ve çeşitlerinin tayini işi devlete bırakılmıştır (Dönüm, 1940, Sayı: 1-140).”

(*):Şener;Sefer, İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Tarım Politikası Arayışları, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (7) 2004 / 1 : 73-92 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.