Takip Et

19.YÜZYILDA AYDIN VİLAYETİ VE KAZALARINDAN ORTAKÇI’DA TARIMA KISA BİR BAKIŞ -3

Günümüzle kıyaslamak açısından, okuyucularımıza Aydın ilinin ve tipik bir kaza olan, Bugünkü Buharkent, Tavas ve Kuyucak ilçelerinin bir bölümünde bulunan Ortakçı’yı da ele alarak 19.yüzyıldaki Aydın Vilayetinin tarımının resmini çizmeye devam ediyoruz:

 

1850'lerde Türkiye'yi gezen M.A. Ubicini'nin adı geçen yılların Türkiye'sinin İktisadi durumunu özetleyen mektuplarına dayanarak dönemin Türk tarımının gerilik nedenlerine ilişkin ifadeleri aktarılmaktadır: “Çiftçi bilgisizdir. Arazilerin işletilmesinde yalnızca gelenekler hâkimdir. Tarla karasabanla sürülmektedir. Dönüşümlü ekim ve suni gübre kullanımı bilinmemektedir. Ardı ardına birkaç yıl ekilen toprağın nadasa bırakılması, toprağın güçten düşmesinden değil, gevşemesinden dolayıdır. Kaza müdürleri halka modem tarım usulleri kullanmakta örnek olamayacak kadar cahil, batıl inançlıdır. Köylerden kentlere yoğun göç nedeniyle kırsal kesimlerde el emeği yetersizdir. Tedavüldeki sermaye yetersizdir. Hükümetin 1845'te yerel görevliler aracılığıyla çiftçiliğin geliştirilmesi için dağıttığı 20 milyon kuruş iyi dağıtılmamış ve paranın önemli bir bölümü memurların elinde kalmıştır” (147).

 

XIX yüzyılda Ortakçı Kazası ve yakın çevresindeki tarımsal uygulamalara baktığımızda henüz makineleşmenin tarım alanına girmediğini görürüz. Sulu tarım ise çok kısıtlı bir alanda yapılmaktadır. Mevsimlik sulu tarım, mevsimlik akarsuların izin verdiği alanlarda cazibeli sulamayla yapılmaktaydı. Yeraltı su düzeyi yüksek olan Büyük Menderes’e 100–400 metre mesafedeki bir şeritte yer alan açık kuyulardan hayvan gücüyle, dönme su dolaplarıyla, sadece –en fazla birkaç dekarlık alanlarda-sebze tarımı yapılabilmekte idi. Bahsi geçen kuyuların sayısı elli kadar idi.

 

Gelenbe, Feslek’ ve Ortakçı’da mevsimlik olarak debisi artan akarsulardan yararlanarak inşa edilmiş un değirmenlerinin başıboş suları arklarla sebze bahçelerine taşınarak sulu tarım yapılmakta idi. Feslek, Çağlayan Dere, Millik ve Kızıldere gibi mevsimlik derelerin suları yine arklar yoluyla, özellikle kış ve ilkbahar dönemlerinde incir ve zeytin bahçelerinin sulamasında kullanılırdı.

 

1844 yılında Ortakçı kasabasında tarım yapılan tarla miktarı 1315 (yaklaşık),bahçe miktarı ise 693 (yaklaşık) dönümdür.1 dönüm elma bahçesi ve bunun çeşidi belli olmayan 2 dönüm meyve bahçesi kaydedilmiştir.2 Dönüm incir-üzüm karışık bahçe mevcut olup,2 dönüm bahçe bozuğu ve 4 dönüm harabe bahçe kaydı görmekteyiz. Ortakçı’da tarım yapılan bahçelerin toplam öşürü 6540 Guruştur.1330 dönüm mezru(tarım yapılan )tarla içinde 94 dönümü kiralıktır. Kiralanan bu tarlaların 1844 yılı vergisi 9416, 1845 yılı öşürü ise 8893 Guruştur.25 dönüm tarla ise gayri mezru(tarım dışı) dır.15 dönümlük bir tarladan ise mahsul alınamadığı belirtilmektedir (148).

 

1850’lerde Tarım ürünleri sıralamasında üzüm, incir ve zeytin ilk üç sırayı almaktaydı. Pamuk tarımı tam anlamı ile henüz yaygınlaşmakta; palamut ve meyan kökü ihracatı –demiryolları daha inşa edilmediği için- mevcut değildi. Sebze ve meyve üretimi iç piyasaya ve yakın pazarlara hitap etmekte idi.

Anadolu’da pamuk üretimi çok eski çağlara uzanmaktaydı. Ağustos 1392’de Avignon’da ticareti yapılan ürünler arasında “cotone turchiescho” adıyla Türk pamuğunun da listelenmesi bu dönemde Türkiye’den Fransa’ya da pamuk ihraç edildiğini gösteriyordu.

Türkiye’de yeni dönem pamuk üretimi 1833'te Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa’nın Çukurova yöresini ele geçirmesiyle gelişmeye başladı. 1864'te Fransızlarca kurulan ilk çırçır fabrikasını İngilizlerin Adana, Mersin ve Tarsus'ta kurdukları öbür fabrikalar izledi ve daha sonra başka pamuk işleme tesisleri kuruldu. Bunun doğal sonucu olarak gittikçe artan pamuk ekim alanları 1920'lerin sonunda yaklaşık 100 bin hektara ulaştı (149). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.