Takip Et

Muharrem Balat’a yeni bir zorunlu cevap-2

Sayın Muharrem Balat’ın Gazetemiz DENGE’nin 26 Haziran 2015 Cuma günü 6. sayfasında Mehmet Çalık imzalı söyleşisinde verdiği demeçler üzerine kendilerine zorunlu olarak cevap vermeye bu yazımızda da devam ediyoruz.

Sayın Balat’ı iki alanda tebrik ile söze başlayacağım. Birincisi Salavatlı ve Yavuzköy çevresinde yaşayan üreticilere, okullara ve diğer kurumlara yaptığınız yardımlardan dolayı.

İkincisi ise buyurduğunuz gibi jeotermal enerji ülkemiz gerçekleri göz önüne getirildiğinde en az 25 ayrı üretim ve hizmet alanında ekonomiye katkıda bulunabilir. Sizin de bu alanlardan birisi olan örtü altı üreticiliğine yatırım yapmanız tebrike değer bir davranıştır.

Sayın Batal neredeyse jeotermal akışkanları “ZEMZEM SUYU” ile eş değer tutacaksınız. Bu akışkanların bileşiğinde insan, hayvan sağlığına zararlı, suları, atmosferi, toprağı kirleten hangi ağır metallerin, maddelerin bulunduğunu hem siz hem de biz çok iyi bilmekteyiz. Biz analiz sonuçlarını cesaretle yazıyoruz. Lütfen siz de açıklayın! Özellikle radon ve arsenik miktarlarını.

Evet bu alanda kafa yormuş, araştırmış, bilimsel araştırmalara öncülük etmiş, bu alanda konferanslar vermiş, yüzlerce makale ve konu ile ilgili oldukça hacimli bir kitap yazmış kişi olarak iddia ediyorum ki mevcut jeotermal faaliyetler bu haliyle hem sulara, hem çevreye hem toprağa hem de canlılara zarar vermektedir. Kanıtları ise yaptırdığımız akademik seviyedeki bilimsel araştırma sonuçları, yüksek lisans tezleri, siz jeotermal imtiyaz sahibi şirketlerin yasa ihlalleri ile ilgili binlerce fotoğraf ve yüzlerce haber filmi. Gerekirse daha fazla kanıt da buluruz.

Sayın Batal, jeotermalin sigara izmariti kadar insan sağlığına ve çevreye zarar vermediğini söylüyorsunuz. Lütfen durup dururken insanı güldürmeyin…

Ayrıca eğer sizler birilerinin jeotermal enerjiyi kötülemeye çalıştığını ve bundan çıkar umduklarını düşünüyorsanız, olanı biteni anlamamışsınız. İnsanların tepkisi yasa dışılığa ve yaşama alanlarına yapılan jeotermal istila ve tecavüzlerle ilgilidir.

Jeotermal alan çevresinde hiçbir ağaç ve çiçek kurumadığını iddia etmektesiniz. Acaba çiçek ve meyvelerde hiç kalıtım ve yaprak analizi yaptırdınız mı? Yaptırın da biriken ağır metal ve diğer toksik birikimleri görün!

Bir akademisyen arkadaşımız “JEOTERMAL FAALİYETLERİN İNCİRE ETKİSİ” konusunda doktora tezi hazırladı. Lütfen bu doktora tezini okuyunuz ve çok sevdiğiniz incirin jeotermal kirlenmeden ne derece etkilendiğini görünüz. Anti parantez olarak belirteyim ki bir meslektaşınız bu tezi hazırlayan bilim insanını Aydın’da Bulvar’da, tezi hazırladığı için tehdit edebilme cesaretini dahi gösterebilmiştir.

Sayı Batla şu sorulara cevap verebilir misiniz?

1-Her açtığınız yeni sondaj kuyusundan Büyük Menderes’e atıkları boşaltmaya devam ediyor musunuz?

2-Köşk mücavir alanı içinde mevcut bir sondaj kuyusundan Eski Nazilli-Aydın yolu üzerinde deşarj amaçlı metal boru hattınız mevcut mudur?

3-Bu hattan Mart 2015’de Köşk Çayına jeotermal atık boşalttınız mı?

4-Jeotermal atıkların çevreye karışmasının önlenmesinin yolu re enjeksiyondan geçmektedir. Re enjeksiyon konusuna tam anlamı ile riayet etmekte misiniz?

5-Jeotermal akışkanların bileşiğinde amonyum, alüminyum, klorür, sülfat, nitrat, hidrofosfat, hidroarsenat, kadmiyum, cıva, bor ve benzeri bileşik ve elementler var mıdır? Miktar ve oranları nedir? Bunları kamuoyu ile gerçekçi olarak paylaşabilir misiniz?

6-jeotermal akışkanların bileşiğinde hidroarsenat (arsenik ) ve radon gazı olmadığını ileri sürebilecek bir jeolog, hidrolog (subilimci) ve maden mühendisi var mıdır?

7-Radon ve arseniğin insanda kansere yol açmadığını iddia edecek bir tıp insanı veya onkolog mevcutsa lütfen söyleyin biz de aydınlanalım.

8-Sayın Balat; Hırvatistan’da inşa edeceğiniz jeotermal enerji santrallerinden ve açacağınız sondaj kuyularından Türkiye’deki gibi Köşk Çayı’na ve Büyük Menderes’e jeotermal akışkanları serbestçe boşalttığınız gibi orada da bu uygulamayı yapmayı düşünüyor musun? Veya size Hırvatistan'da vahşi deşarj işlemi karşısında nasıl davranacaklarını düşünüyorsunuz? Ya da çevre kirliliğini sadece Türkler mi hak ediyor?

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.