Takip Et

AZ ÜRETİP ÇOK KAZANMAK

Günümüzde Türk çiftçisinin ve Türk tarımının en önemli sorunlarının başında tarım ürünlerinin değerini bulmaması gelmektedir.

Bu sorun da karşımıza iki önemli potansiyel tehlike olarak çıkmaktadır.

Bunlardan birisi çiftçilerin ve üreticilerin ürünleri değerini bulmadığı, sürekli veya çoğunlukla zarar ettikleri için beli bir ürünün üretimini sürdürememeleri ve bu nedenden dolayı ihtisaslaşmaya gidemedikleri,her yıl zarar ettikçe başka bir ürün çeşidini üretmek amacı ile arayış içinde oldukları gerçeğidir.

İkincisi ise üretim ve mamul üretim aşamaları tecrübe ve uzun zaman gerektirdiği ve bu üretim biçimlerinin sonucunda “markalaşma” olgusunun ortaya çıktığı düşünce ve gerçeğinden hareketle “markalaşma” önünde en büyük tehlikenin üretim döngüsünün sürdürülememesidir.

Batı ülkeleri,özellikle özellikle AB ülkelerinde tarım ürünleri markalaşma ve uzun soluklu üretim süreçleri beraber yol aldığı için peynirden zeytinyağına,üzümden şaraba,şerbetçiotundan tıbbi ve aromatik bitkilere kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan ürün çeşitleri az miktarlardaki ambalajlarında ilaç ve hatta mücevher değerinde satılabilmektedir.

Coğrafi işaretleme desteğini arkasına alan bu üretici grupları en uzak köy ve coğrafyalara kadar uzanan bir örgütlenme ağı içinde yer almışlardır. Ve en az üretimle en yüksek kazancı elde etmektedirler.

Bizde ise tam tersi.Zaman gelir domates üreticisi kasalara domatesi devlet yollarına dökerek trafiği aksatma metodunu seçerek domates fiyatına dikkat çekmeye çalışırken,daha az örgütlü olanlar ise kadere (!) boynunu büküp karpuzunu tarlada bırakıp daha fazla masraftan kurtulma yolunu seçerler.Zeytin,zeytinyağı ,süt,et kuru meyve üreticileri “Ulusal Konsey” adı verilen üretici sömürücüsü konumundaki sanayici ve işletmecilerin tuzak Pazar organizasyonları ile hep karşı karşıyadırlar.

Bu gerçekler ve riskler üreticimizi yeni ürün arayışlarına itmektedir.

Üreticimiz de aynen AB ülkelerinde olduğu gibi ürünün hamallığını yapmadan yükte hafif mal ile en fazla kazanmaya layıktır.

Bunun için de yol gösterciye ihtiyacı vardır.

Önünü açacak olan mevcut üretim ve pazarlama kanallarını tanımak istemektedir.

Bu konuda görev Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ziraat Odaları ve Tarımsal Araştırma Enstitüleri’ne düşmektedir.

Yakın ve orta uzak çevremizde bu üç kurum da yer almakta görev yapmaktadır. Yapılması gereken üç kurum el ele vererek üreticiye ulaşmalı, işletme kurulumundan pazarlamaya kadar olan süreci beraberce yönetmelidirler.

Bu yazı dizimizde yukarıda anlatmaya çalıştığımız ilkeler doğrultusunda yeni üretim çeşitleri,yeni üretim ve ambalajlama yöntemleri ile “Tibbi ve Aromatik Bitkiler” konusunu ele alacağız. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.