Takip Et

Jeotermal de savcıllı öncesi ve sonrası-1

Son yıllarda Aydın ilini meşgul eden sorunların neredeyse ilk sırasını “jeotermal problemi” almakta.

Problemin temelinde ise üç tarafın kesinlikle birbirini anlamaması yatmaktadır.

Bu taraflar, devlet, jeotermal imtiyaz sahibi şirketler ve halk.

Her birinin amacı ve istekleri birbirinden tamamen farklı. Hal böyle olunca da tarafların anlaşması da imkânsız hale geliyor. Önce sorunun ne olduğunu bugünlere nasıl geldiğimize tarafsız, mantıklı ve bilimsel bir açıdan yaklaşarak bakmak gerekiyor.

Sorunun temelinde öncelikle devlet bütçesi ile ilgili. Osmanlı’nın 17. Yüzyılda başlayan bütçe açığı, Türkiye Cumhuriyeti döneminde, çağın en önemli ekonomik hastalığı olan “enflasyon” ile birleşince bütçelerde eksiye gidişler, hazinelerde boşalmalar görülmeye başlandı. İmparatorlukların yıkılması sonucunda doğan milli devletlerin itibarları da bütçe rakamları ile ölçülmeye başlanınca, ithalat-ihracat dengesi ilk akla gelen makro ekonomik denge olarak karşımıza çıkmaya başladı. Sanayileşme, her alanda hizmet, sanayi, madencilik ulaşımın akaryakıta bağlı olması, akaryakıtın da belli ülkelerin topraklarında üretilerek ihraç edilmesi, enerji ithalatının ülkelerin en büyük ve önemli dış harcama kalemi haline gelmesine neden oldu.

Dışarıdan enerji ve enerjiyi üretecek olan kömür, doğalgaz, petrol gibi ürünlerin ithalatı hem pahalıya mal olmakta, hem de ülkeler arası krizlerde bu ithalatın kesilme riski bulunmaktadır.

Sanayinin, şehirleşmenin, makineleşmenin dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artması, yaygınlaşması sonucunda “milli bir enerji üretim politikaları” oluşturma gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bunun için de ülkenin milli kaynakları olan taş kömürü, linyit ve akarsuların enerjilerinden milli enerji üretimine geçilmiştir.

Enerji kaynağı denince akla ilk gelen elektrik üretimidir. Türkiye’de elektrik üretimi de sanıldığı kadar eskilere gitmemektedir.

İlk şehir elektriği İstanbul'da 1914'te, Silahtarağa’da kömürden üretildi.

Silahtarağa'nın artık memlekete yetmediği dönemde, bu kez Zonguldak'ta 1918 yılında bir termik (kömür) santrali devreye sokuldu.

İlk HES (Hidro Elektrik Santralı) Adnan MENDERES zamanında başarılmıştır. Yapımına 1954 yılında başlanmış ve 1957 yılında bitirilmiştir.

Ancak Türkiye bütçesi, devasa HES’ler kurmak için yeterli gelmemekte, bir HES’in yapımı onlarca yıl almakta idi.

Atatürk Barajına 1983’te başlanmış 1992’de bitirilmiştir. Keban Barajının inşası on yıl sürmüştür.2013 yılında bitirilen Ilısu barajının tamamlanması yedi yıl almıştır. Kemer Barajı 1954’te başlayıp 1958’de bitirilmiştir. Adıgüzel Barajı ise 1876’da başlanmış olup 13 yıl sonra 1989’da tamamlanabilmiştir.2010 yılında tamamlanan Çine Barajı da beş yıl sürmüştür.

HES’lerin her akarsu üzerine yapılması mümkün olamadığı, pek çok yerde (Fırtına Deresi başta olmak üzere) çevreyi olumsuz etkilemesi başka enerji üretim biçimlerini ele almayı zorunlu hale getirmiştir.

Devam edeceğiz.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.