Takip Et

16.YÜZYILDA ANADOLU’DA TARIM

Tarımda yoğunlaşmaya girmek zorunda olan bir köylü ailesinin seçenekleri, elbette oturduğu yörenin coğrafi şartlarına göre farklılık göstermiştir. XVI. yüzyıl Batı ve Orta Anadolu’sunda belirgin bir biçimde birbirinden ayrılmış tarım bölgeleri göze çarpmaktadır. Orta Anadolu bozkırlarında köylülerin neredeyse mono kültür halinde buğday ve arpa yetiştirdikleri görülmektedir. Bunun yanı sıra koyun ve deve yetiştiren konar-göçerlerin varlığı bilinmektedir. Tahrir defterleri ayrıca buğday ve arpanın yanı sıra pamuk ve susamın da ekildiğini göstermektedir. Akdeniz bölgesinde ise, ekilen ürün çeşitlerinin çokluğu göze çarpmaktadır; bunların arasında çeltik, fasulye çeşitleri ile üzüm, özellikle önemli bir yer tutar (186).

Akdeniz sahili ve Toroslar da kendine has tarımı yükselti, iklim ve sulama şartlarına göre geliştirmiştir. Her ne kadar Orta Anadolu bozkırlarında olduğu gibi Teke Sancağında da hububat tarımı ilk sırada almışsa da bu da geleneksel Türk beslenme kültürünün gereğidir. Hububat tarımının yanı sıra bölgeye has meyve ve bölge şartlarında yetişebilen sebzelerin ve sınaî bitkilerin yetişmesi bölge için zenginlik demekti. Mevcut limanların varlığı Teke Sancağını hem ihracat hem de İstanbul’u besleme açısından önemliydi.

On altıncı yüzyıl tarımında yetiştirilen ürünlerin zengin çeşitleri göze çarpmaktadır. Öte yandan çift hayvanları ve tarım aletleri hakkında bilgimiz çok kıttır. Anadolu’nun çoğu yörelerinde karasabanın öküzler tarafından çekildiği varsayılmalıdır. Ancak On altıncı yüzyıl kayıtlarında zaman zaman daha ağır olan ve içinde daha çok demir bulunan pulluk geçmektedir (187).

Osmanlı köylüsü, tarladaki ürünü, günümüzde çoğu köylerimizde kullanımı devam etmekte olan el orağı ile biçmekte idi. Toplanan ürünün harman işleri, çakmak taşlı dövenlerle görülmekte fakat harmanda başakları beygir, eşek ve benzeri hayvanlara çiğneterek taneleri saplarından ayırmak gibi iptidai usuller de kullanılmaktaydı. Demetlerin tarladan harmana ve ürünün harmandan ambara taşınmasında at ve eşek gibi yük hayvanlarından da yararlanılmakla birlikte, daha çok bir çift öküzün çektiği iki tekerlekli kağnılar tercih edilmekteydi (188).

Osmanlı döneminde tarım, insan ve hayvan gücüne dayanıyordu. XIX. yüzyılın baslarında Avrupa tarımında önemli gelişmeler olmuş kol ve hayvan gücünün yerini makine almaya başlamıştı. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde ise, hala tarım geleneksel yöntemlerle yapılmaktaydı. Çeşitli nedenlerle içinde bulunulan olumsuzluklara rağmen Osmanlı Devleti konumu ve doğal imkânlarından ötürü tarım ve hayvancılık açısından özellikle tahıl üretiminde dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyordu (189).

15 ve 16.yüzyıllar Antalya Sancağında büyük çiftliklerin oluştuğu dönemdir. Daha küçük tarım alanları olarak ifade edebileceğimiz, terk edilmiş yerleşim yeri olarak tanımlanan mezralar, aynı zamanda “ekinlik “ olarak adlandırılmaktadır. Mezralar yakın köylerde ikamet edenler atarından işlenmektedir. Bunlardan bazılarını 1455 ile 1568 tarihleri arasındaki tahririlerde yer almaktadır.1530 tarihli 166 numaralı Tahrir Defteri’nde mezra ve çiftlikleri yarıca ayrıntılı olarak görebilmekteyiz. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.