Takip Et

OSMANLI DÖNEMİNDE HAYVANCILIK-2

Osmanlı hayvancılığının büyük bir kısmı konar-göçerlerin elinde olduğundan, özellikle ilk dönemlerde bu üretim dalını yerleşik köy ekonomisinden ayrı olarak ele almamız gerekmektedir.12.-15. yüzyılların Anadolu’sunda geniş toprakların köylüler tarafından terk edildiği ve sadece konar-göçerler tarafından kullanıldığı varsayılmaktadır.

Bazı durumlarda sürülere bağlı olarak talep edilen vergi kalemleri mevcuttu. Mesela, Yaylak–Kışlak Resmi, Ağıl Resmi, Boncuk Resmi, sürülere bağlı olarak alınan vergilerdendi. Yaylak resmi kaynaklarda şanu’l mera, resm-i mera’i, otlak resmi, yatak resmi ve resm-i çerâgâh olarak da geçmektedir. Sürülerini başka tımar sahibinin tımarında otlatan veya miri yaylaklarda, yaylatan sürü sahipleri veya göçebe kabilelerden yılda bir defa olmak üzere, bazı yerlerde 17 akçe bazı yerlerde vasat koyundan 15 akçe, ednâdan 10 akçe, âlâsından 20 akçe ve bazı yerlerde ise sürü başına 1 koyun olarak alınırdı. Kışlak resmi ise köm’de kışlayan koyun ve davar sürülerinden alınan aynı mahiyetteki resimdir. Bu vergi sadece köm’de kışlayan hayvanlardan alınmakta köy içinde kışlayanlardan alınmamaktadır (212).

Öte yanda Anadolu’nun her yöresinde sulamasız tarım mümkün olduğu için daha 16. yüzyılda kışlaklarında ilkel tarımla uğraşan konar-göçerlere rastlanabilmektedir. Deniz kenarında bulunan pek çok köy ve kasabanın yazın yaylalara çekildiği de düşünülürse, Anadolu’da “göçebe” ile “yerleşik” hayat arasındaki çizginin pek kesin olmadığı anlaşılmaktadır (213).

Göçebelerin hayatları hayvanların doğal ihtiyaçlarına bağlı olarak değişmekteydi. Yaylak - kışlak arasındaki hareketin başlangıç ve bitişini, hareket hızını, bir yerde konaklama süresini iki önemli faktör belirlerdi: otlaklar ve hayvanlar. Göçebelerin doğal çevresinde hangi hayvanın besleneceği geniş ölçüde çayırın yeterliliği, otlağın tipi ve kalitesi tarafından belirleniyordu. Örneğin sığır ve koyun için gerekli olan otlar, deve ve keçi için gerekli ağaçlardan daha hızlı büyümeye ihtiyaç gösterirler. İnekler her yerde koyunlardan daha fazla ota muhtaçtırlar. Develer ise seyrek bitki ortamında yaşayabilirler. Bu durum belirli hayvan cinsini seçmeyi zorunlu kılar. Göçebeler kendi emeklerinin bulunmadığı geniş otlakları hayvanlarına yedirerek geçim imkânlarını sağladıklarından hayat standartları tamamıyla tabiat şartlarına bağlıdır. Onlar çevrelerindeki her kaynaktan azamî ölçüde faydalanırlar ve bu konuda yerleşik halktan daha yeteneklidirler (214).

Göçerlik, yarı göçerlik ve yerleşiklik hayvan beslemede tercih nedeni idi. Göçerler uzun mesafe ağır yükleri taşımak için mutlaka deve beslerlerdi. Yerleşikler daha çok inek, öküz, eşek, camız ve koyunu tercih ederlerdi. Yine yola dayanıklı olan keçiler konar-göçerlerin geçim kaynakları idi. Bu da Yörük yaşama biçimi olarak tanımlanmalıdır.

Yerleşikler için tarla işleme, tarla işlemeye uygun hayvan besleme önem taşımaktaydı. Tarlaya, orta ve kısa mesafelerde binek hayvanı olarak at ve eşekler kullanılırdı. Bu hayvanlar aynı zamanda yük hayvanı olarak bulundurulurdu. Tarla işlemede ilk akla gelen hayvan ise öküzdür. Sürekli göçebe hayatı süren Yörüklerin inek ve cinslerini beslemesi düşünülemez.

Koyun ve keçiler ise Yörüklerin ve köylerin vazgeçilmez varlığı idi. Fakat keçiler daha çok dağ ve yamaç köylerde daha yoğun olarak beslenirdi. Hayvan derisi karanlık çağlardan itibaren değerli bir hayvan ürünü idi.

Kümes hayvancılığı ailenin günü birlik yumurta ve et ihtiyacını karşılamak amacıyla edinilirdi. (

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.