Takip Et

SON DÖNEMLERDE TARIM ÜRÜNLERİ VE GIDADA FİYAT ARTIŞLARI VE NEDENLERİ

Devlet desteklerinin kaldırıldığı bir ortamda, bağımsız kooperatiflere de sahip olmayan küçük üreticilerin her biri kendi açısından bir “hayatta kalma stratejisi” geliştirmek durumunda kalmaktadırlar.

 

Üretimden çekilme rakamları, bu süreçte elenenleri göstermektedir ancak elenmeyenlerin birer üretici olarak davranışlarında da kaçınılmaz değişiklikler olmuştur. Örneğin üreticinin kendi üretim faaliyeti üzerindeki denetimi büyük ölçüde yitirdiği sözleşmeli üreticilik (Ulukan, 2009), ya da aynı durumun bir sözleşme olmaksızın de facto yaşandığı tüccar-tedarikçiye bağımlılık (Önal ve Özalp, 2018) çok yaygınlaşmıştır.

 

Yapılan bir akademik araştırmada üretim tercihlerindeki değişimi incelemek için buğday, mısır, çeltik, patates, soğan, domates, salatalık, sivri biber, patlıcan, lahana, taze fasulye, nohut, kuru fasulye, kırmızı mercimek, portakal, mandalina, limon, elma, sofralık zeytin ve yağlık zeytin olmak üzere toplam 20 üründen oluşan bir temsili ürün grubu oluşturulmuş ve bu ürünlerin yıllık kişi başı üretimleri 1998-2018 yılları arasında, 1998-2001 arasındaki dört yıllık dönem baz alınarak indekslenmiştir.

 

TÜFE mal sepetinde ağırlık sahibi olan tarımsal ürünler ile Türkiye’nin tarımsal ihracatında önemli yer tutan ürünler tercih edilmiştir.

 

Sonuç şudur: 2018 yılı itibariyle Türkiye’nin temel ihracat ürünleri olan narenciye türleri, domates ve elmanın yanı sıra, yine ihracata konu olan önemli bir sınai ürün olan yağlık zeytin ve ithal edilen pahalı hibrit tohumlar vasıtasıyla dekar başına yüksek verimlilik alınan, üreticiden ziyade tedarikçiye kazandıran (Önal ve Özalp, 2018) pirinç ve mısır üretimi artmıştır.

 

Geri kalan ve halkın mutfak harcamalarının önemli bir bölümünü teşkil eden tarımsal ürünlerin tamamının kişi başı üretim indeks değeri 100’ün altında kalmıştır. Kimi ürünlerde, örneğin son zamanlarda şiddetli tartışmaya konu olan patates, kuru soğan ve patlıcanda kişi başı üretim azalması yüzde 30’un üzerindedir.

 

Başka bir araştırmada 2002-2018 döneminde toplam tarım arazilerinin azalmasını içermekte olup Üzerinde bitkisel üretim yapılan tarım arazileri ekim alanları, nadas alanları, sebze bahçeleri ve meyve bahçeleri olarak sınıflandırılmıştır.Bu kategorilerin meyve bahçeleri hariç tümü 2002-2018 döneminde daralmıştır.

 

İhracata yönelik üretimin en yoğun olduğu meyve üretim alanları ise aynı dönemde yüzde 30 genişlemiş, bu kategorinin toplam bitki tarımı arazileri içerisindeki payı yüzde 10’dan yüzde 15’e yükselmiştir. Yani ihracata yönelik üretimin artması ve ihracata yönelik olmayan ürünlerin üretiminin, fiyatları yükseltecek biçimde azalması üretim imkânlarının kullanımındaki değişimin bir sonucudur.

 

2002-2015 dönemi için yapılan hesaplamalarda, seçilen ürünlerin tamamı gübre ve mazot karşısında kayıp yaşamış, aynı miktar girdi için daha fazla ürün satılması gerekir hale gelmiştir.

 

2003-2019 Mart dönemi boyunca tarımsal ürünlerin fiyat artışı, kısa ve istisnai aralıklar haricinde gübre ve mazot fiyat artışının gerisinde kalmaktadır. 2019 başından itibaren tarımsal ürünlerde yaşanan fiyat artışları da (perakende artışlar toptan fiyat artışlarından daha şiddetli olduğu için) kaybı telafi etmeye yetmemektedir;

 

Sonuç olara:

 

• Türkiye’de tarımın yapısal sorunları, sektörün mülkiyet yapısında bir dönüşüm olmaksızın çözülemez durumdadır.

• Türkiye tarımının yapısal sorunlarının çözülmesi isteniyorsa, kamunun tarımdaki iktisadi varlığının kamulaştırmalar ve yeni kurumların oluşturulması yoluyla genişletilmesi, tarım sektörünün planlamasının bu iktisadi varlığa dayandırılması gerekmektedir.

• Kamulaştırmada öncelikli olan gübre üretimidir .

• Tohumluk üretimi kesinlikle gündeme alınmalıdır.

• tarımsal ürünlerin dolaşımında faaliyet gösterecek, gerektiğinde perakende satış da yapabilecek bir kamu kurumu oluşturulmalı, fiyat kontrolleri bu kurum aracılığıyla sağlanmalıdır.

• Bu kurum, aynı zamanda tarımsal ürün ihracatını düzenlemeli, bu alanda bir devlet tekeli oluşturulmalı, ya da en azından tarımsal ürünlerin ithalatı nasıl özel izin çerçevesinde gerçekleşiyorsa, ihracatı da benzer izinlere bağlanmalıdır. Kaynak:Anonim 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.