Takip Et

FERNAND BRAUDEL’İN GÖZÜNDEN ANADOLU’DA TARIM

Dün hakkında kısaca bilgi verdiğimiz Braudel’in bugün 16.Yüzyıl Anadolu’sundaki yaşam ve tarımı hakkındaki cümlelerini aktaralım:

16.yüzyıl sosyal hayat ve tarım için gelişimlerin çok hızlı olduğu bir dönemdir.

Osmanlı döneminde batılıların gözüyle Akdeniz ekonomisi: “Toprak ve su, Akdeniz’in üstünde, aşağıdaki manzarayla bağı olmayan bir hava, Akdeniz’e uzanmakta olup, bu yerel fizik koşullarından fiilen bağımsız olmaktadır. Burası dışarıdan gelen iki solunum tarafından inşa edilmiştir. Batı komşusu Atlas Okyanusu’nunki; güney komşusu Sahranınki. Akdeniz kendin yolunu aydınlatan gökyüzünden bizzat sorumlu değildir. Bu çok iyi kapalı olmayan alanda iki isçi birbirlerinin peşi sıra görev başındadırlar. Sahra kuraklık, ışıltı, muazzam ve mavi gökyüzünü getirmektedir; Atlantik bulut ve yağmur taşımadığı zamanlar , “ kış sömestri” ne girmiş Akdeniz göğünde sanıldığından daha yaygın olan su gri sisi, su toz bulutunu yaymaktadır. İlk şarkiyatçı ressamlar parlak paletleriyle bizi asla yanıltmamışlardır. Yakıcı yaz, hiç tartışmasız Akdeniz mekânının ortasında hüküm sürmektedir. Deniz şaşırtıcı bir şekilde sakindir; Temmuz ve Ağustos çarşaf gibidir, kayıklar açıklara gitmekte ve bordaları alçak kadırgalar limandan limana endişesiz bir şekilde dolaşmaktadırlar. Yaz sömestri deniz ulaşımı, korsanlık ve savaş için uygun zamandır (183).

Her yerde, iklimin ve tarihin kızı olan, aynı üçlü bulunmaktadır: buğday, zeytin ve üzüm; yani aynı tarımsal uygarlık, insanların fizik ortama karşı aynı zaferleri. Kısacası, deniz bölgeleri birbirlerinin tamamlayıcıları değillerdir. Aynı buğday ambarlarına, aynı kilerlere, aynı yağ preslerine, aynı aletlere, aynı sürülere, aynı gündelik meşguliyetlere sahiptirler. Burada tutunan şey, biraz ileride başarılı olmaktadır. XVI. y.y.da bütün deniz bölgeleri bal mumu, yün üretmektedirler; hepsi istisnasız, Müslüman topraklarında bile, bağ ve şarap ülkeleridir. Kim İslâm şairinden daha iyi şarap şiiri yazabilmiştir ki? Gerekenleri, şu veya bu deniz ülkesinden sağlamak mümkündür. Fakat Akdeniz ülkeleri arasında rekabet vardı ve rekabet etmek zorunda idiler. Sınırlarının içinden çok iklimsel dünyalarının dışıyla mübadelede bulunmak durumundaydılar. Bu bir gerçektir, fakat XVI. yüzyıl düşük hacimli, mütevazı fiyatlı ve kısa mesafeli mübadelelerin dönemidir. Komşular arasında, insan bakımından zengin bölgelerle fakir olanları arasında durumu olabildiğince idare etmek gerekmektedir, çünkü en büyük sorun, yenilenebilecek her şeyin ve yenilmesinin yanı sıra pek fazla zarar olmaksızın taşınabilecek her şeyin, Provanca kıyılarının incir çuvallarından, balık, ton veya tuzlu et fıçılarına kadar, Mısır’ın bakla çuvallarına kadar ve en çok aranan mallar olan zeytin yağ ve buğday varillerini unutmaksızın, her şeyin peşinde olan kentlerin beslenmesi sorunudur. Demek ki, üretimin özdeş olması Akdeniz’in iç mübadelelerini sanıldığı kadar rahatsız etmemektedir. En azından XVI. yüzyılda. Bu iklimin, insanların hayatı açısından eksikliği, yağmurların yıllık dağılımından kaynaklanmaktadır. Yağmur çok yağmaktadır, hatta bazı noktalarda ölçüsüz bir şekilde yağmaktadır. Fakat yağmurlar sonbaharda, kışın, ilkbaharda ve esas olarak ilkbaharda ve sonbaharda gelmektedir. Yaz sömestrinin “ şanlı gökleri” ağır bedeller ödetmektedir (184).

Kuraklık her yerde, akan suların duraklamalarına veya kurumalarına hükmederek, doğal sulamayı etkilemektedir. Kuraklık bütün otçul bitkilerin duraklamasına hükmetmektedir; bunun sonucu olarak tarım için olduğu kadar, bitkiler için de kuraklığa uyum sağlama, değerli su dağılımlarını en çabuk ve en iyi şekilde kullanma zorunluluğunu ortaya çıkartmaktadır. Doğudan gelen sulama, çeşitli yöntemleriyle birlikte, çok erkenden Akdeniz alanına nüfuz etmiştir. Bu, sulama tekniklerinin Akdeniz’e geldikleri yollardan, uzun zamandan beri kurak ülkelere uyum sağlamış olan birçok bitki de gelmiştir. Bu sayede bağ ve zeytin yetiştiriciliğinin denizin doğusundan batısına kadar geniş ölçekte yayılması gerçekleştirmiştir. Akdeniz’in iklimi nedeniyle, ağaçsıl kültürlere yönelmesi alnına yazılmıştır. Bir bahçe olduğu kadar besleyici ve tanrısal ağaçların da ülkesidir. Kuraklık her yerde, akan suların duraklamalarına veya kurumalarına hükmederek, doğal sulamayı etkilemektedir (185). (NAİM ÖZDAMAR-DENGE YAZAR VE BUHARKENT MUHABİRİ)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.