Takip Et

19.YÜZYILDA AYDIN VİLAYETİ VE KAZALARINDAN ORTAKÇI’DA TARIMA KISA BİR BAKIŞ -3 (MEŞE PALAMUDU VE MEYAN KÖKÜ)

Tüm Büyük Menderes vadisinin 300 metre rakımından sonra kendiliğinden yetişen meşe palamudu çok uzun yıllar fakir köylünün geçim kaynağı olmuştur. Önceleri değersiz araziler ve kışlık odun temini için değerlendirilen meşe palamudu, Palamut ticaretinin başlaması ile kıymetlenmiştir. Palamutluk alanlar sahiplenilmeye başlanmış, köylüler adına tapu tescilleri başlamıştı.

XIX. yüzyılın son çeyreğinden önce İzmir’e develerle sevk edilen palamut altın devrini tren yollarının palamut alanlarının bulunduğu köy ve kasabalara ulaşması ile yaşadı. Demiryolu ile sağlanan ucuz nakliye palamudun maliyetini de düşük tutmakta idi.

Palamut üretimi daha çok yamaçlarda ve dağ köylerinde yapılmakta idi. Ağaçlardan kendiliğinden düşen veya hasat döneminde uzun sırıklarla dalından indirilen palamutlar hayvanlarla tren istasyonları çevresindeki palamut tüccarlarının depolarına taşınırdı. Buharkent merkezde Kayaburnu Mahallesi ve çevresi, palamut ağaçlarının bol bulunduğu alanlar idi.

Bu köylerden Ortakçı –adı 1899 depreminden sonra Burhaniye oldu- istasyonuna taşınan palamutlar Rum tüccarların istasyon yakınlarında sıralanmış depolarına getirilirdi. Palamut ticareti yapan Rum tüccarların en tanınmışları Pelitçi (Pellis), Sabuncuoğlu ve Andon idi.

Rum tüccarlardan alınan palamutlar sevk edilecek miktara ulaşınca trenlerle İzmir’e sevk edilirdi.1922’de Rumların Buharkent’i terk etmesi ile palamut ticareti Türk tüccarlar tarafından yapılmaya başlandı. Devlet karayolunun inşasından sonra demiryollarının işlevinin de azalması ile Buharkent şehir içinde palamut depolarının inşa edildiği bir dönem yaşandı. Bu dönemde palamutlar Buharkent’in yerlisi tüccarlar tarafından alınıp kamyonlarla İzmir’e gönderiliyordu.

Aydın’da çok eski yıllardan beri üretilen ve ihraç edilen maddelerden birisi de meyan kökü ve meyan balıydı. Türkiye’de meyan kökü orta Anadolu istisna hemen her yerde az çok bulunmaktaydı. Üretim ve kalite bakımından bilhassa Batı Anadolu’da önemli bir yer tutuyordu. Aydın şehri ise Türkiye’de ki üretimin büyük bir bölümünü karşılıyordu (185).

Sulak alanlarda daha çok kendiliğinden yetişen meyan kökü üreticiler için gereksiz bir meşgale olarak başladı. Daha sonra pamuk tarlalarından temizlenmesi gerekli yabani ve zararlı ot olarak kabul edilen meyan kökü pamuk tarımının bir işlevi olarak görüldü. Daha çok yoksul ailelerin tarla sınırlarından kazarak topladıkları bu bitki çok para kazandırmadığı için diğer tarım ürünlerinin gölgesinde kaldı.

 

Konuyla ilgili arşiv belgelerinde bu bitki“Huda-yı nabit” yani “kendiliğinden yetişen” olarak nitelendirilir. Meyan, Osmanlı topraklarında en çok Aydın Sancağı’nda Nazilli, Umurlu, Söke civarında Adana’da ve uzak vilayetlerden Bağdat ve Basra’da sıklıkla bulunurdu. Yerli halk bu bitkiyi biliyordu, Evliya Çelebi, “Balat civarında yetişen meyan kökünün başka hiçbir memlekette yetişmediğini, Mısır’a da buradan gönderildiğini ve bu bitkinin birçok hastalığa iyi geldiğini” anlatırken ayrıca bu bitkiden nasıl ilaç yapıldığını da ayrıntılı olarak tarif eder. Ancak meyan kökü yerli halk için ticaretini yapmak bir yana, basit rahatsızlıklara iyi gelen ve her yerde bulunabilen bir bitkiden öte bir anlam ifade etmiyordu (186).

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.