Takip Et

Tarihte Aydın’da incir üretimi ve son 95 yılda incir piyasaları-8

Bugün olduğu gibi 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyılın başlarında incirden kazanamayan sadece incir üreticileriydi. Bahçeden İzmir Limanına kadar öyle bir sömürü ağı kurulmuştu ki bu ağın içinde sadece incir üreticisi ve köylüsü yer almamaktaydı. Ağın içinde yer alanlar ise incir gibi değerli bir ürünün gelirini kardeş kardeş paylaşmaktaydılar.
Aydın’ın incir üretim merkezi olan köy ve kasabalarda Rum bakkallar köylüyü ve halkı soyarken, bunların ticari metalarını teşkil eden azınlık ve yabancı şirketler İzmir’de kümelenmiş olup, çiftçiyi, köylüyü ve dar gelirli Türk halkını her alış verişinde soymakta idiler. Küçük taşra kent ve kasabalarına mamul maddeler İzmir Levantenlerinin mağazalarında yola çıkarken, Türk çiftçisinin ürettiği tütün, pamuk, incir, zeytinyağı, palamut, meyan kökü ve tüm meyveler aynı şirket ve kişilerin kat kat zenginleşmelerine neden oluyordu.
Deveci ağasından başlamak üzere, tüccar, komisyoncu ve ihracatçı ile devam eden üreticiyi ve devleti soyma çabası daha incir bahçeden çıkmadan başlardı. İlk adım incir piyasaya çıkmadan fiyatını kırmakla başlardı.
Deveciden başlayan soygun, komisyoncu ile devam ederdi. Son halkada ise İzmir’de oturan ihracatçı şirketler yer alırdı. Her ne kadar inciri yurt dışında pazarlayarak ekonomiye katkı sağladıkları gerçeği varsa da incirin fiyatını belirleyen, alım şartlarını oluşturan ve sistemi kontrol eden gerçek aktörler bunlardı. Neredeyse tamamına yakını gayri Müslimlerden oluşmaktaydı.
İncirin üreticiden alım fiyatının düşük tutulması için yapılan ilk çalışma; her sene mevsim başında incir rekoltesini çok yüksek gösterilme çabasıdır. İncir piyasasını belirleme durumunda olan tüccar, rekolteyi yüksek gösterip, dış talebin az olduğu iddiasında bulunarak, incirin fiyatını en alt seviyeye çekmek istemektedir.1900’lu yıllarda, mevsimin iyi gittiği seneler Aydın Vilayetinde 80 ile 100 bin ton incir yetişmişti.
TARİŞ’in üç kurucusundan birisi olan Mehmet Nazmi Topçuoğlu makalesinde durumu şöyle ifade etmektedir:
Komisyoncular ise her türlü dalavere ile inciri küçük üreticinin elinden almayı başaran ticari bir sınıftı.
Bu sistem incircilik âleminde son derece yaygın ve belirgindi… Ürünün oluşumundan iki, üç ay önce başlayıp, kurumsal olarak ürün satış mevsiminin sonunda kapanacak olan bir işlem için İzmir’deki komisyoncunun tahsis edeceği sermayenin beş, on katı iş yapan tüccar her satışta yüzde beş komisyon ödeyeceğinden, komisyoncunun elde edeceği kâr çok fazla olacaktır.
Sabri Yetkin’in çalışmalarında vardığı tespite göre; İncir piyasasını elinde tutan komisyoncu, tüccar ve ihracatçıların yüksek ve tatlı kârlar elde etme yöntemlerinden birisi de Osmanlı para sisteminden yararlanmaktı. Osmanlı döneminde tüm tarım ürünlerinin borsa içinde ve dışında satışında Osmanlı Lirasının değişik kurları dikkate alınarak ticaret yapılırdı.
Örneğin incir 128 kuruştan, bakla mecidiye 20 mecidiye kuruştan, lira 108 kuruştan işlem görürdü. Bu son derece garip bir sistem idi. Bütün bunlar; komisyoncuların aldıkları komisyondan başka dolambaçlı yollardan daha fazla para kazanmaları için icat edilmişti.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.