Takip Et

OSMANLI DEVLETİ ÖNCESİNDE TÜRKLERDE TARIMIN VERGİLENDİRİLMESİ

Osmanlı da ise tarımında sosyo – ekonomik örgütlenmenin temelini tımar sistemi oluşturmuştur. Tımar, sultana ait topraklar üzerinde üretici sınıfça yapılan, tarımsal artığa dayalı gelirlerin merkez ve merkez tarafından belirli bir kamu hizmeti karşılığı imtiyaz sahibi kişilerce paylaşılmasına dayalı bir sistemdir (21).

Bu sistemin temel amaçları içerisinde başta İstanbul olmak üzere tüm imparatorluk halklarının beslenmesi, ordunun iaşe ihtiyacının giderilmesi, tarımın planlanması olarak sıralamak mümkündür.

16. yüzyıl tahrir defterlerinden elde edilen bilgiler toplam nüfusun % 80 – 90’ının tarımdan gelir elde ettiğini göstermektedir. Osmanlı’da tarımsal faaliyetlerin neredeyse tamamı devletin kontrolünde gerçekleşmiştir. Arazilerin çıplak mülkiyetleri devlete ait olmak üzere, çiftçiler vergi karşılığında burayı işlemişlerdir. Selçukludaki gibi tarım arazileri belirli kişilere asker beslemesi karşılığı verilmiştir. Osmanlı Devleti, tarıma oldukça önem vermiştir. Toprakların atıl kalması istenmemiştir. Öyle ki tarlasını üç yıl üst üste işlemeyenden çift bozan ya da leventlik akçesi adı altında vergi almıştır. Osmanlı çok geniş topraklara yayıldığından hemen her türlü ürün yetiştirilmiştir. Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılığın yanı sıra ipekböcekçiliği de oldukça yaygındır (22).

Tarımsal vergi ile öncelikle tarımsal kazancın tanımını yapalım. Tarımsal kazanç, tarımsal faaliyet sonrası elde edilen kazançtır.

Orta dönemde de olsa zirai faaliyet, zirai kazanç, öz anlamı ile günümüzden farklı bir mana ifade etmiyordu. Zirai faaliyet “arazide, deniz, göl ve nehirlerde, ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veyahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle nebat, orman, hayvan, balık ve bunların mahsullerinin üretimini, avlanmasını, avcıları ve yetiştiricileri tarafından muhafazasını, taşınmasını, satılmasını veya bu mahsullerden sair bir şekilde faydalanılmasını ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır (23).

Tarımın vergilendirilmesinde mali ve asli amaç devlete gelir kaynağı oluşturmaktır.

Orta Asya dönemi Türk devlet ve topluluklarında dâhili ve harici ticaret ve bu ticaretin vergilendirilmesi konusunda bulunan belge sayısı yok denece kadar azdır. Ancak Türk topluluklarının kendi içlerinde takas yoluyla da olsa bir ticari ilişkilerinin olması gerektiği gerçeğini vurgulamamız gerekir. Harici ticarette ise Çin, Hint, Arap gibi yakın çevre millet ve devletlerle de ticaretleri mevcuttu.

Türklerin Batıya göçlerinin en yoğun olduğu dönem Selçuklu ve sonrasıdır.

Türklerin Anadolu'ya yerleşip vatan edinmelerinden sonra yeni bir devir başlar. Anadolu'nun Müslüman ve Hristiyan kavimler arasında bir köprü vazifesi görerek dünya ticaretine açılması Selçuk İstilasının mesut bir sonucu olmuştur. Anadolu Selçukluları tarihine dair kaynakların, sonraki devirlere ait kaynaklara nispeten az olduğu bilinmektedir. Bu devrim siyasi tarihine dair kaynaklar bilindiği ve kullanıldığı halde iktisadi ve ticari hayatına dair kaynaklar henüz yeterince araştırılıp kullanılmamıştır. Böyle olduğu halde mevcut vesikaların memnuniyet verici ve özellikle zaman zaman çıkmakta olan yenilerinin de ümitlendirici olduğunu söyleyebiliriz (24). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.