Takip Et

Aydın ili ve jeotermal gerçeği-2

Son yıllarda her nedense toplum olarak, her konuda ikiye bölündük. Neredeyse salim kafa ile düşünmeyi terk ettik. Bilimsel düşünce bir kenara itildi. Her birimiz birbirimizden daha çok vatanseveriz; ancak vatanseverliğimiz dogmalarımızın, skolâstik düşüncelerimizin altında ezilmekte. Toplumun çıkarlarını ve Türkiye’nin geleceğini düşüncelerimizle ifade ederken önce, ideolojimiz ve siyasi düşüncelerimiz öne çıkmakta, bu iki özelliğimizden hareketle olayları yorumlamakta, kişilerin karnelerini doldurmaktayız.

Her konuda olduğu gibi jeotermal konusunda da peşin hükümler ve ideolojik farklılıklarımız sözümüze, düşüncemize ve yazımıza damgasını vurmakta.

Kimimiz sadece jeotermalin ülke ekonomisine katkısından, enerji açığımızdan, cari açığın zararlarından hareketle zaruri gerekliliğinden yola çıkarak jeotermal enerjiyi savunurken kimimiz de çevreye, tarıma, insan sağlığına verdiği zararlardan dolayı hepten karşı çıkmaktayız.

Orta yolu bulamıyoruz. En büyük neden de Aydın’da jeotermalin ilk tanışıldığı yıl olan 1968’lerden itibaren devlette çevre şuurunun olmayışı;2007 yılında 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, Aydın ilinin jeotermal enerji üreten veya üretecek şirket ve holdinglere paylaşılması sonrası hızla artan sondaj, boru hattı ve elektrik üretim santrallerinin yükselmesi ve uzaması ile adeta çevre katliamına dönüşen atık salma hovardalığının Aydın çiftçisine ve insanına zarar vermeye başlaması, halkın doğrudan zarar görmesi, günlük hayatının ve özgürlüklerinin jeotermal faaliyetler dolayısıyla kısıtlanması sonucu, jeotermal alanlara sahip her ilçede itirazlar yükselmeye başladı. Bunun da gerçek nedeni jeotermal imtiyaz sahibi şirketlerin neredeyse tamamının çevreye ve insanların yaşama biçimine müdahale etmesidir. 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu her ne kadar TBMM’den çıkmış olsa da bu yasanın temel unsurlarını oluşturan grubun MTA mühendisleri olduğu ve bu mühendislerin de imtiyaz sahibi olacak şirketler lehine pek çok maddeyi yasa içine sokuşturdukları da bir gerçektir. Daha sonra çıkarılan uygulama yönetmeliği ve bu yönetmeliklerde yapılan değişiklikler de sürekli olarak imtiyaz sahibi şirketler lehine olmuştur. Her türlü hak ve yetkiyle donatılan bu şirketlerin yasanın maddelerini çiğnemeleri halinde uygulanacak müeyyideler komik para cezaları konumundadır. Suç çevreye, insana, tarıma ve gelecek nesillere karşı apaçık bir şekilde işlenirken yanlarına kar kalması artık jeotermal alanlar çevresinde yaşayan halkı isyan noktasına taşımaktadır. Çünkü bu şirketler onların zeytinini ve incirini kesmekte, tarlalarını talan etmekte, hayvanlarını öldürmekte, tarım topraklarını, sulama ve yeraltı sularını kirletmektedir.

Ortada bu kadar yasa ve hak ihlali varken birilerinin bu durumu istismar etmeyeceğini mi düşünüyoruz? Başladı bile. İkinci yanlış ve peşin anlayışa baktığımızda ise düşünce sahiplerinin çevreye duyarlı ancak belli ideolojik saplantılara sahip kişiler olduğunu görmekteyiz. Bu kesim batıdaki hak arayışından farklı olarak, çevre hassasiyetlerini ve doğaseverliği ideolojilerinin oyuncağı ve aracı haline getirmek istemekteler.

Bütün kişi, kurum ,parti ve oluşumların jeotermalin zararları konusuna odaklanması ve sorunun sahibi haline gelmesinden yanayız. Yeter ki niyetimiz halis olsun.

Bu sorun ideolojilerin ve politik düşüncelerin sorunu değil halkın topyekûn sorunudur. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.