Takip Et

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA TÜRK TARIMININ GÖRÜNÜMÜ

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, pek çok alanda olduğu gibi tarım alanında da Osmanlı Devletinden kalan çok geri ve ilkel bir tarımsal üretimi devralmıştır. Bu bakımdan daha cumhuriyet ilanı gerçekleşmeden İzmir 1. İktisat Kongresi düzenlenmiştir.

 

“Halkın %90’ı okuma yazma bilmemekte ve %80’den fazlası geçimini tarıma dayalı faaliyetlerle sürdürmektedir. Köylü kesim çağının gerisinde ilkel bir tarım teknolojisi kullanmakta ve ekilebilir toprakların çok küçük bir kısmını işleyebilmektedir. Sermaye birikimi, alt yapı, yetişmiş işgücü ve iş deneyimi olan girişimci bulunmadığı gibi yol ve yön gösterecek düzenli çalışan bir bürokrasi de mevcut değildir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtuluş Savaşı enkazından gelişmiş ekonomiler seviyesine ulaşabilmesi, bu dönemde ancak tarım sektörü öncülüğünde gerçekleştirilebilecek sermaye birikimi ile mümkün olabilecektir. İleriye dönük olarak imalat, sanayi, inşaat, hizmetler sektörlerinin ortaya çıkması ve gelişim altyapısının hazırlanmasında tarım kesiminin işgücü, sanayi hammaddesi, ihracat ürünleri, milli gelir katkısı önem arz etmektedir.” (1)

 

Bu dönemdeki tarımın yapısı, üretim miktarı ile ilgili veriler tarımın içinde bulunduğu durumu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre, 13 milyon civarında olan nüfusun ancak %10 kadarı okuma yazma bilmekte, %90’ı kırsal alanda yaşamakta ve geçimini tarımdan sağlamaktadır. Tarım, tüm teknik donanımlardan yoksun, geleneksel yöntemlere göre ve ilkel biçimde, toprak ağalığına dayalı bir sistemde yapılmaktadır.

 

Üretime katılım ve işlenebilir tarım arazisi başına düşen nüfus kadar, yaş gruplarının önemi de büyüktür. Savaştaki kayıplarımız, 18-35 yaşları arasında erkek iş gücünde büyük bir gerilemeye yol açmıştır (2).

 

1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Cumhuriyetin nüfusunun 13 648 000 kişi olduğu belirlenmiştir. Genel nüfusun %47.71’ini çiftçiler (4 368 061), % 3.7’sini sanatkarlar (299 000) ve %2.8’ini de tüccarlar (257 000) teşkil etmektedir. Bu da göstermektedir ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımın ekonomideki yeri oldukça büyüktür (3)

 

Köylerin %80'i sağlığa uygun olmayan çevrelerde kurulmuştur. Halkın %14'ü sıtmalıydı. Frengi yaklaşık %9 oranında yaygındı, köylülerin %72'si bitli olup her an tifüse yakalanabilecek durumdaydılar. Sağlığa uygun tuvalet vb. kolaylıklar %97 evde söz konusu değildir. Ve bu koşullara sahip halkın % 7'si okuryazardı."

 

"Yol ve nakil vasıtalarının olmaması memlekette kıtlığa sebep oluyordu, kıtlıklar birçok nüfusun zayi olmasına, dağılmasına sebep oluyor, köylüler harap ediliyordu. Bu yüzden hayvan telefatının hattı hesabı yoktu (4).

 

Pazar için üretim yapmak bir ölçüde ulaşımın gelişmesine bağlıdır. Ürettiğini satamayan çiftçi, ailesi için üretim yapacak, dolayısıyla üretimini artırmayı pek düşünmeyecektir. Orta Anadolu'ya kadar gelen demir yolunun sonu Ankara'da bitiyordu. "Osmanlılar zamanında Türkiye'de izlenen demir yolu siyaseti millî değildi. Ecnebiler arasında siyasî bir nüfuz ve rekabet meselesiydi." Kara yollarının da "keçi geçmez" halk deyişine uygun bir özellik taşıdığı söylenebilir (5).

 

Tarıma açılan toprakların oranı son derece azdır. 1927 Tarım Sayımı ‘nda bir miktar artış da göz önünde bulundurularak yapılan hesaplamalara göre bu oranın %3 olduğu hesaplanmıştır (6).

 

Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında tarımsal yapı daha da bozulmuştur.

 

1927 yılında kırsal nüfusun toplam nüfusa oranı %75.8 iken; şehir nüfusu oranı ise %24.2 oranındadır. 2012 yılı nüfus sayımına göre ise kırsal alanda yasayan nüfusun toplam nüfusun %22.7’sini oluşturduğu görülmektedir. Tablo 1’deki veriler ışığında Türkiye kırsalından kente olan göç akımının 1950’li yıllarda başladığı, daha sonraki yıllarda ise bu akımın hızlandığı söylenebilir. Kent-kır arasındaki gelişmişlik farklılıkları giderek arttığından göç sorunu devam etmektedir(7). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.