Takip Et

1960 SONRASI TARIMSAL VERGİ UYGULAMALARI

Türkiye’nin halen sanayileşmiş bir ülke görünümü kazanamadığını söyleyebiliriz. Türkiye bu istatistiklere göre halen bir tarım ülkesi görünümündedir. Tabii burada dönemin olumsuz şartlarını göz ardı etmemek gerekir. Olumsuz şartlar içerisinde mevcut durumun korunması bile başarı olarak kabul edilebilir. Dönem içerisinde sanayi başta olmak üzere bütün sektörlerde istikrarsız gelişmeler meydana gelmiştir. Bu istikrarsız gelişmelerin en önemli sebeplerinden birisi de ekonominin halen tarım ağırlıklı olmasından kaynaklanmaktadır. İklimdeki değişmelere bağlı olarak en büyük dalgalanmalar tarımda oluşmuş; buradaki gelişmeler ise zincirleme olarak diğer sektörlerin ve ekonominin dalgalanmasına yol açmıştır (414).

1960 yılında, askeri yönetim altında Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapılırken tarımsal kazançlar da gelir vergisi kapsamına dâhil edilmiştir. Yeni yasaya göre, 1961 yılından itibaren tarımsal kazançlardan da gelir vergisi alınacaktı (415).

Bu Gelir Vergisi Kanununda küçük çiftçi vergiden muaf tutulmuştu. Çiftçilerin bu vergiye göre küçük çiftçi olup olmadıkları işletme büyüklüğüne ve yıllık satış tutarı esaslarına göre belirlenmekteydi. Söz konusu şartlardan her hangi birinin kapsamına girmeyenler, küçük çiftçi muaflığından yararlanamayacaktı (416).

Küçük çiftçi muaflığının belirlenmesi için dikkate alınacak işletme büyüklüğü kriterleri şunlardı: Hububat, afyon, ayçiçeği tarımında ekilen arazinin yüzölçümü toplamı 150, bakliyat ve pamuk gibi ürünlerde 60, çeltik ve sebzelerde 30 ve meyve bahçeleri yüzölçümü 30 dönümü geçmemesi durumunda muaflık hali devam edecekti. Yine yasaya göre, 25 adedi geçmeyen büyük baş veya 100 adedi geçmeyen küçükbaş hayvanlar vergi muafiyeti kapsamına girmekteydi (417).

Gelir Vergisi Kanununda tarımsal kazançlar istisnası da şu şekilde belirtilmekteydi: Bir vergileme döneminde elde edilen ve toplamı 10.000 kadar olan tarımsal net gelirlerin 5 000 lirası Gelir Vergisinden istisna edilmiştir. Gelirleri aile reisleri tarafından beyan edilecek olanlar için 10.000 liralık had, aile reisi, eş ve velayet altındaki küçük çocuklara ait tarımsal net gelirlerin toplamlarına göre hesaplanacaktı. Bu toplam gelir istisna sınırını aşmadığı takdirde aile bireylerinden her biri istisnadan tarımsal gelirleri oranında faydalanacaklardı. Gelir Vergisine konu olan tarımsal kazançların tespiti bir yıl içinde elde edilen üretim tutarına göre belirlenmekteydi. Yasaya göre, yıllık üretim tutarı 100.000 liradan aşağı olan çiftçilerin götürü gider esasına, 100.000 lira veya daha fazla olan çiftçilerin gelirleri ise gerçek kazanç esasına göre tespit edilmekteydi. Yıllık üretim değeri tutarı 500.000 lirayı geçenler ise bilanço esasına göre defter tutmak zorundaydılar (418).

1960’lı yılların önemli vergi uygulamalarından birisi küçük çiftçi muafiyetidir.

GVK’nin 10. maddesine göre; küçük çiftçiler gelir vergisinden muaf tutulmuştur.

Küçük Çiftçi Muafiyeti: Tarımsal kazançların belirlenmesindeki zorluklar, küçük zirai işletmelerin daimi para sıkıntısı, zirai kazançlar haricinde GVK’de sayılan diğer gelir unsurlarında çeşitli muaflık ve istisnaların bulunması, küçük zirai işletmeleri teşvik etmek ve zirai üretimin tabiat şartlarına bağlı olarak yıldan yıla değişmesi sonucu küçük çiftçi muaflığı uygulanmıştır (Güngör 1997). Küçük çiftçi muaflığı, GVK’nin 12. ve 13. maddelerinde yer alan işletme büyüklüğü ölçüsü ve yıllık satış tutarları esas alınarak belirlenmiştir. Bir çiftçinin bu muaflıktan yararlanabilmesi için her iki kritere göre gereken koşulları birlikte sağlaması gerekmektedir (419). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.