Osmanlı Devleti’nin il dönemlerinde dahi genel anlamda tarımsallaşmış – şehirli bir toplum düzeninde, toplum her ne kadar belirli bir karmaşıklık seviyesine erişmiş olsa da, ekonominin esas dayanağı kol gücüne dayalı tarım faaliyetidir. Böyle bir toplum yapısında, teknolojik seviye vb. faktörlerle de bağlantılı olarak, tarım üretimindeki düşük verimlilik nüfusun büyük kısmının köylüler olması anlamına geliyordu. Köylülerin yanında çobanlar, balıkçılar, avcılar vb. gıda katkıları belirli bir karmaşıklık seviyesine gelmiş bir toplumu sürdürmeyi sağlayacak yeterlilik ve istikrardan mahrumdu. Medeniyet, tarıma ve özellikle hububat, pirinç, mısır vb. ürünlerine dayanıyordu. Tipik bir sanayi-öncesi tarım toplumu olan Osmanlı toplumunda da nüfusun büyük çoğunluğunu köylü – çiftçiler oluşturuyordu. Osmanlı devlet anlayışının çizdiği ideal şablonda vergi yükümlüsü konumunu işgal eden reâyâ sınıfının büyük çoğunluğu da köylü- çiftçilerden oluşuyordu. (diğerleri şehirli halk ve konar- göçerler) Sanayi öncesi tarım toplumlarında bazı yönetici sınıf mensuplarının ve şehir özellikle kasabalarda yaşayanların su veya bu ölçüde tarımsal faaliyete katıldıkları bilinen bir husustur (181)
Antalya yöresine göç eden kalabalık Türkmen nüfusun önünde çok fazla yerleşme seçenekleri bulunmaktaydı. Mümbit ve ılıman iklime sahip ve tarıma elverişli Akdeniz sahilleri ve bu sahillerde yer alan tarıma uygun topraklar aranan vasıfları taşımaktaydı. Yaylalarında ise yeterli otlaklar mevcuttu. Bu nüfusun bir kısmı önlerinden alan boşaltan yerli nüfusun sahip olduğu yerleşim yerlerine yerleşirken önemli bir kısmı da konar-göçer hayatına devam edecekti.
Osmanlı döneminde ise coğrafya açısından önemli bir konuma sahip olan Teke Sancağı, bu özelliğini ilkçağlardan itibaren özelliği kavrayarak önemli yerleşim yerlerine sahip olmuştur. Yerleşim birimlerinin oluşmasında öncelikle Yörüklerin tercihleri ön plana çıkacaktı. Yerleşilecek olan bölgenin güvenliği, akarsu ve tatlı su kaynaklarının varlığı ve arazinin tarım ve hayvancılığa uygun olup olmadığı bu seçimde belirleyici rol oynamıştır. Teke Sancağında hiç şüphesiz Toros yaylaları en önemli belirleyicidir. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde şehirlerin oluşmasıyla beraber çevrelerinde tarla, bağ, bostan, bahçe şeklinde tarım arazileri de meydana gelmeye başladı.
Teke sancağı nüfus kayıtları incelendiğinde Kaş’ta 1455 yılında 26,1530 yılında 22,1568 yılında 25 köy bulunmaktadır. Kalkan’da ise 1455 yılında 10,1530 ve 1538 yıllarında 16 köy bulunmaktadır. Bu derece az kasabanın bulunması göçebeliğin bir gereği idi. Kaza veya kasaba merkezleri daha çok göçebe toplulukların sosyal, ticari ve idari merkezleri durumundaydılar. Türkmen-Yörük aşiretlerinin ve yeni yerleşilmiş olan az sayıda köyün idari birliğinden ibarettiler. Bu kasaba ve köylerin neredeyse tamamı Türk fethi öncesinde kadim medeniyetlerin yerleşim merkezleriydi. Bu kaza ve kasabalar idari olduğu kadar köy ve aşiretlerin tarım ürünlerinin değerlendirilip alınıp satıldığı yerleşim yerleriydi.
Göçebe ailelerin ellerindeki hayvan sayısı onların zenginliğini veya fakirliğini belirleyen en önemli ölçü idi. Hayvancılığın asıl servet olmasına paralel olarak göçebeler, süt ve sütten üretilen peynir, yağ, çökelek; et ve etten üretilen kavurma, sucuk, pastırma; deri ve deriden elde edilen kemer, at takımları, çarık; yün ve yüne bağlı olan halı, kilim, heybe, çorap, kalpak dokumacılığı gibi alanlarda üretim yaparak pazar ve panayırlarda bunları değerlendirip üretmedikleri ihtiyaçlarını karşılarlardı (182).
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.