Biliyorsunuz yerel gündemde Efeler Belediyesi temizlik personellerinin maaşlarını alamadıkları için yaptıkları eylem ve grev önemli yer kapladı. Ben de gündemi takip ederek ama konuyu yakından ve derinden inceleyen gazeteci arkadaşlarıma devrederek, kendi mimarlık meslek alanımdan ‘çöp’le ilgili sadece bugün değil her gün gündem yapılması gereken hususlara değinmek istedim. Ne de olsa her horoz kendi çöplüğünde öter :)
“Çöp” deyip geçmemek gerekiyor. Türkiye’de her gün kişi başına ortalama 1.2 kg çöp üretiliyormuş. Bu da ülke nüfusunu düşününce neredeyse günde 100 milyon tona ulaşan çöp demektir. Dolayısıyla ‘çöp’ten meseleler oldukça ciddidir. İyi yönetmek gerekir. En basidinden bir kenti ve yapıyı ne kadar iyileştirirseniz iyileştirin, etrafında bir çöp yığını varsa, diğer tüm yapılanlar da çöp oluyor. Bu krizde örneğini yaşadığımız gibi.
Tarih boyunca yaşanan çöp krizlerinin kentlerin olumlu yönde dönüşümüne etki ettiğini biliyoruz. Aydın’daki bu ufak çaplı krizin altından da elimizde bir avuç toprakla kalksak fena mı olur?
Çöp Krizleri ve Sonrası
Roma İmparatorluğu’nda özellikle büyük şehirlerde çöp birikintileri ciddi sorun olunca tarihteki en büyük ve en eski kanalizasyon sistemlerinden biri olan ilk atık yönetimi sistemleri “Cloaca Maxima”yı (en büyük lağım) M.Ö. 6. yüzyılda inşa ettiler.
İnsan dışkısı dahil tüm atıkların, sokaktaki başıboş kedi, köpek, koyun, inek gibi hayvanlar tarafından yenileceği düşünülerek evlerin pencerelerinden sokağa fırlatıldığı Orta Çağ Avrupası’nda da başta veba, kolera, tifo, tifus gibi pek çok hastalığın yayılmasıyla çöp kaynaklı başka bir kriz ortaya çıktı. Bu kriz, atıkların toplanması ve ortadan kaldırılmasına yönelik tarihteki ilk yasal düzenlemenin 1297’de İngiltere’de ortaya çıkmasını sağladı.
Atıkların boyut değiştirdiği sanayi devrimi sonrası 1850’ler Londra’sı da çöp krizinden etkilenen büyük şehirlerden biriydi. Çöp ve kanalizasyonlar nehrin kenarlarına birikiyor, şehrin havası kirleniyor ve bu durum ciddi sağlık sorunlarına yol açıyordu. “The Great Stink” (büyük kokular) olarak bilinen bu olay, Londra meclis binasını saran kötü kokular nedeniyle çalışmalara ara verilmesiyle zirveye çıktı. Sonunda bu kriz Londra’daki kanalizasyon sisteminin baştan aşağı inşası ve şehrin alt yapısının modern anlamda iyileştirilmesiyle çözüldü.
20. yüzyıl başlarında sanayileşmenin ve kapitalizmin etkisiyle şehirlerdeki çöp üretimi çok hızlanmıştı. Tüketim toplumu büyüdükçe atıklar da hızla büyümeye başladı. ABD ve Avrupa’daki büyük şehirlerde atıklar çevre, hava ve su kirliliğini büyük oranda arttırarak yeni bir krize daha sebep olmuştu. Bu kriz, atık yönetim sistemlerinin gelişmesini ve sürdürülebilir çözümlerin doğmasını sağladı.
Ancak bu gelişim adımlarını ne yazık ki biz çok geriden takip ediyoruz.1993 Ümraniye felaketini hatırlayalım.1993’te Ümraniye’deki çöp depolama alanında biriken metan gazının patlaması sonucu, tonlarca çöp yığını gecekonduların üzerine yığılınca çok sayıda ev göçük altına kaldı. 39 kişinin hayatını kaybettiği ve 12 kişinin ise cesedinin bulunamadığı bu felaket asırlardır kullanılan ilkel yöntemin sonucuydu: çöp depolama alanı. Çöp depolama alanı fikri ilk ne zaman ortaya çıktı biliyor musunuz? Tarih öncesi avcı-toplayıcı topluluklarda. Yapılan arkeolojik kazılar, avcı-toplayıcı grupların alet yapmak için yonttukları taş parçalarını, körelince attıkları aletleri ve hayvan kemiklerinden oluşan atıklarını aynı yerde topladıklarını gösteriyor. Yani, içinde bulunduğumuz çağda da aynı ilkel yöntemleri kullanıyor olmamız en hafif tabirle komik değil mi? Çağdaş ülkelerde çöp konusunda sürdürülebilir çözümler artık yerleşik hal almışken, ülkemizde sayılı örneklerine rastlıyoruz ve çöp depolama alanı oluşturmak hala en çok kullandığımız yöntemlerden biri. Bu çöp krizi sonrasında çöp konusunda büyük atılımlar yapsa belediyelerimiz, güzel olmaz mı?
Bir Sorun Değil, Bir Kaynak Olarak Çöp
Bugün kentlerin sürdürülebilirlik yaklaşımlarıyla çöpü bir sorun olarak değil, bir kaynak olarak değerlendirmesi gerekiyor. Atıkları geri dönüştürerek kullanılabilir kaynak haline getirmek çevresel etkileri en aza indiren yöntemlerden biri.
Burada öne çıkan en önemli nokta ‘atıkları ayrıştırma’. Maalesef toplumumuzda bu konuda yeterli bilinç yok. 2011’de bir yıl İtalya’da yaşadım ve bu yaz da 3 ay boyunca Milano’daydım. Hiç sekmeden devam eden bir uygulama var. Orada evlerimizde cam, plastik ve organik atıkları ayrıştırmak için farklı çöp kutusu bulundurmak zorunluydu. Tüm atıklarımızı daha evde ayrıştırıyor ve apartmanların ortak alanlarındaki ayrıştırılmış çöp kutularına atıyorduk. Eğer hatalı ayrıştırma varsa belediyeler tespit ederek tüm apartmana ceza yazıyordu. Ancak bu uygulamanın yıllardır devam etmesiyle bir kültür haline gelmesi ve her ürün paketinin üzerindeki ayrıştırmaya yönelik detaylı bilgilendirmeler nedeniyle bu tür hatalı ayrıştırmalarla hiç karşılaşmadım. Ülkemizde de yasal düzenlemelerle bu sorumluluğun vatandaşa yüklenmesi gerekiyor.
Doğru bir ayrıştırma sonrası geri dönüştürme işlemleri daha sağlıklı gerçekleşebiliyor. Örneğin Japonya’daki Kamikatsu kasabası “sıfır atık” politikasıyla tüm atıkları 45 farklı kategoride ayrıştırarak geri dönüşümü maksimum seviyeye çıkarıyor. İsveç ise, yasal mevzuatlarındaki düzenleme ile atıkların %99’unu yeniden kullanılabilir kaynaklara dönüştürüyor.
Atıkların türlerine göre geri dönüştürme işlemleri ve dönüştürüldüğü kaynaklar farklılaşıyor. Örneğin organik atıklar kompostlama yöntemi ile gübreye dönüştürülerek toprak verimliliğinin arttırılmasında kullanılabiliyor. Hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz ortamda çürütülmesi ile biyogaz üretimi yapılabiliyor. Biyogaz, elektrik üretiminde veya doğrudan ısıtma amaçlı olarak kullanılabiliyor. Ülkemizde de başta Adana’da olmak üzere çöpten biyogaz üretimi yapan kapsamlı tesisler var. Bu üretim için farklı ülkelerden çöp de ithal ediliyor. Hatta hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda bu durum toplumda ‘dünya ülkelerinin çöplüğü biz miyiz? Neden çöplerini satın alıyoruz” şeklinde eleştiriye neden olmuştu. İsveç de çöp ithalatını çoğunlukla Norveç üzerinden yapıyor ve toplu taşıma araçlarının büyük bir kısmını da biyogaz ile çalıştırarak fosil yakıt tüketimini azaltılıyor. Türkiye’de de bazı çiftliklerde hayvan gübresinden biyogaz üretilerek enerji ihtiyacının karşılandığı örnekler var.
Doğada çözünmesinin neredeyse imkansız olduğu plastikler ise, tekstil sektöründe kullanılmak üzere geri dönüştürülebiliyor. Örneğin Hollanda’da plastik atıklardan üretilmiş bisiklet yolları ve köprüler bulunuyor. Bilgisayar, telefon, pil gibi elektronik atıklar ise içeriğindeki tehlikeli maddeler ve değerli metaller açısından son derece önemli. Bu nedenle geliştirilmiş yöntemlerle, özel tesislerde işlenerek elektronik atıkların içlerindeki altın, bakır ve diğer metaller geri kazanılabiliyor. Örneğin Japonya 2020 Olimpiyat madalyalarını tamamen geri dönüştürülmüş elektronik atıklardan üretmiştir. Tekstil atıkları da geri dönüştürülerek yeniden iplik üretilmesi ile, tekrar tekstil sektörüne kaynak olarak kazandırılabiliyor. Atık üretiminde öncü sektör olan inşaat sektörüne gelirsek, Garbage Architecture (Çöp Mimarisi) sürdürülebilir yaklaşımın en ilginç örneklerinden biri. Dünyadan bir örnek vermek gerekirse, Londra’daki Brighton Waste House, tamamen inşaat atıkları ve geri dönüştürülmüş malzemeler kullanılarak yapılan bir bina.
Sadece dünyadaki çöpler değil, uzay çöpleri de büyük bir problem olarak değerlendiriliyor. Şu anda yörüngede yaklaşık 36.500 büyük parça ve milyonlarca küçük parça uzay çöpü bulunduğu iddia ediliyor. Japonya, bunları temizlemek için manyetik ağlar geliştirirken, bazı projeler uzay çöplerini geri dönüştürerek uzay istasyonlarında kullanılabilir malzemelere dönüştürmeyi hedefliyor.
Tabii çöpleri ayrıştırma ve geri dönüştürme süreçlerindeki sürdürülebilirliği ve atık üretimini de göz önünde bulundurmak gerek. Özellikle biyotasarım alanında, bu ayrıştırma işlemleri için mikroorganizmaların kullanılmasına yönelik uygulamalar yer alıyor. Örneğin bazı mantarlar ve bakteriler, plastik atıkları çevreye zarar vermeyen doğal bileşenlere ayırabiliyorlar. Örneklerinin uzmanları tarafından arttırabileceği bu çöpleri ayrıştırma ve geri dönüştürme yaklaşım ve tekniklerinin vizyonerliğine bakar mısınız…
Aydın Çöp Krizinden Nasıl Bir Dönüşüm Yaratabilir?
Aydın’da da Türkiye’de 2017 yılında başlatılmış olan Sıfır Atık Projesi kapsamında yerel çalışmalar gerçekleştiriliyor ancak yukarıda değindiğim boyutta ve yeterli doygunlukta değil. Neden bu ve benzeri uygulamaları Aydın’da yaygın hale getirmeyelim? Yaşanan çöp krizi hiç değilse bu çöp konusuna yoğunlaşmak için bir fırsat olamaz mı?
Burada Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne ve belediyelere önemli görevler düşüyor. Yazımın sonunda bir öneri daha yapmak isterim. Aydın ülkemizin en önemli tarım kentlerinden biri. Peki, neden hem çöp üretimimizi azaltmak hem de tarımsal artıklarımızı kentimiz için bir kaynağa dönüştürmeyelim? Mesela zeytin çekirdekleri, incir posaları gibi atıklar yapı malzemesi olarak değerlendirilebilir mi? Dünya genelinde tarımsal atıkların biyokompozit malzemelere dönüştürüldüğü birçok proje var.
Belki de gelecekte Aydın, çöpü avantaja çeviren sürdürülebilir projeleriyle adından söz ettiren bir şehir olur. Kim bilir, belki de bir gün ‘Tarımsal Atıklardan Yapılan İlk Bina Aydın’da’ haberini okuruz!:) O zamana kadar, bu ‘çöp’ten meselelerin hepimizin kafa yorması gereken önemli meseleler olduğunu unutmayın.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.