Takip Et

Kazananı ve Kaybedeni ile İncir-8

Günümüzde dahi pek çok tarım ürünü “koruma” kapsamına alınıp gümrük duvarları ardında özel statülerle saklanırken, Osmanlı Devleti ise incir gibi özel bir ürünün ithalatçısı olan komşu ülkeler tarafından üretilmesinde ve kendine ticari bir rakip doğmasında sakınca görmemekteydi.

Ticari politikalar bakımından Avrupa’nın çok gerisinde kalmış olan Osmanlı Devleti, maliyesinin durumundan dolayı ülkeye girecek olan ihracat gelirini ön planda tutmaktaydı. Bu nedenden dolayı Aydın ve civarında yetiştirilen incirin gerçek sahibi olan incir üreticisinin hak ve çıkarları hiç düşünülmemekteydi.

Aydın Vilayeti’nde yetişen incir ve üzüm mahsulünün ihracatında bir mahzur bulunmadığı Avrupalı devletlere resmi bir yazıyla bildiriliyordu. Aynı zamanda “Gerek incirin gerek üzümün serbestçe imrarına (serbestçe geçişine) müsaade olunması ve cihet-i askeriyece ihtiyaç görüldükçe piyasa fiyatıyla mübayaa (satışı) edilmesi tensib (uygun) olunduğundan keyfiyet-i Harbiye ve Ticaret ve Ziraat nezaretlerine tebliği ve mahsulâtın nakl ve imrarı hususunda Amerika sefareti nezdinde teşebbüsatta bulunulmuş olduğunun ticaret ve ziraat nezaretine ilaveten izbarı(yazı) ve suret-i muamele ve muharebeden Hariciye Nezaretine malumat-ı izasına(aydınlatılmasına) tezker kılındı” ifadesinden de anlaşılacağı üzere, devletin gelire veya ürüne el koyucu bir konumda da olmadığı, merkez odaklı bir denetleyici rolünü hızla kaybetse de alıcı rolünü muhafaza ettiğini ortaya koymaktaydı.(148).

19 Yüzyıl sonlarında sanayileşmiş Avrupa’da tarım ürünlerine ve hammaddeye karşı talep o kadar arttı ki İngiliz, Alman ve Fransız tüccarlar sömürme bölgeleri oluşturmaya başladılar. Bu yarışın içine yerli Rum ve Ermeni azınlıklar da yer aldılar. Bu da kıran kırana bir rekabet havası yarattı. Bu tür şirketlerin en ünlülerinden olan ve İzmir’in en önemli Levantenlerinden Giraud ve Whitall ailelerinin denetlediği “The Smyrna Fig Paker Ltd” şirketi, Batı Anadolu’da incir üretimi, işleme ve pazarlamasında hemen hemen tek söz sahibiydi(149)

Ziraat Bankası ve diğer milli kuruluşların incir üretim merkezlerine kadar yayılmamış olması, İzmir’de yerleşmiş bulunan ve Batı Devletlerinin finans merkezlerinin desteğini de almış olan komisyoncular için yeni fırsatlar yaratmıştı. Komisyoncular savaş şartlarını ve Osmanlı Devletinin ekonomik şartlarını kendi lehlerine değerlendirmekte Tüm Türk halkının olduğu gibi incir üreticisinin de kanını emmeye devam ediyorlardı. Verdikleri kredi ile hem inciri üreticiden çok düşük fiyatlara almakta; hem de verdikleri yüksek faizli kredilerle incir bahçelerinin el değiştirmesini sağlamaktaydılar.

Bunun yanında İzmir-Aydın demiryolunun ekonomiye getirdiği ek fırsatlardan yararlanan yine bu kesim olmaktaydı.Balatçık(Ortaklar)dan başlayarak Ortakçı(Burhaniye)ya kadar demiryolu boyunca yeni tüccarlar ve komisyoncular türemişti.Yunanistan Krallığı’nın 1826’dan itibaren nihai milli hedef olarak geliştirdiği “Anadolu’nun işgali” planı gereği pek çok varlıklı ve tüccar sınıfından Yunanlı Ege Adalarından ve kıta Yunanistan’ından Batı Anadolu’ya zikredilen demiryolu hattı boyuna yerleşmişti.

Demiryolu hattı boyunca bölgenin yerli ürünü olan, pamuk, meyan kökü, kuru üzüm, susam, palamut ve incir alımı için iskelelerin(istasyon binalarının)etrafına mağazalar kurulmaya başlandı.

Demiryolunun inşasından sonra, demiryolu ile beraber İzmir-Aydın Sarayköy hattı çevresinde pek çok İngiliz, Alman, Fransız mühendis, arkeolog ve diğer gruplar görünmeye başladı. Bunlar kendi mesleki uğraşıları dışında –başta Söke olmak üzere-arazi sahibi olmaya başladılar. Yabancı, Rum ve Ermeni komisyoncuların yardımlarıyla zor durumda olan incir üreticilerinin bahçelerini de ele geçirmeye başladılar. Özellikle Germencik, İncirliova ve Köşk’te bir kısım incir bahçesi bunların ellerine geçti. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.