İlk dönemlerden beri Nazilli denince akla her şeyden önce incir gelirdi. Evliya Çelebi de eserinde “buranın incirleriyle meşhur olduğunu ve buradan yurdun dört bir yanına yüzbin yük kuru incir götürüldüğünü” belirtmekte; incir çeşitlerini, ”gök lop, ak lop ve müsemmes lop, ballı lop ve ter lop ve şekerli lop ve nakip lopu ve sultan lopu ve Aydın lopu olarak on çeşit olduğunu“ söylemişti. (24)
1671 yılında Nazilli’ye gelen Evliya Çelebi, O vakitler Nazilli’de ”İki hamamın bulunduğunu,150 dükkânı kârgir, kubbeli ve üstü kiremitle örtülü bir bedesteni bulunduğunu ve üstü örtülü bir tahıl pazarının ve meşhur olan kahvelerinin güzelliğini” bildirir. İncirlerini metheder ve “Nazilli’nin 47 çeşit mahsulâtı olur. Amma gök lop ve ak lop müsemmes lop, ballı lop, terlop ve şeker lop ve nakip lopu, sultan lopu ve Aydın lopu olur. Loplar birbirinden leziz ve tazedir” diye on çeşit incir sayar.
Nazilli inciri yedi iklimde meşhurdur ki 23 çeşit Me’va cenneti nimetlerinden inciri olur. Bunlar gök lop, ak lop, mışmış lop, sarı lop, yeşil lop, dede Salı lopu, ıssı yemez lopu, haşhaşlı lop, patlıcan lopu, sarı lop, ballı lop, ter lopu, şekerli lop, mor lop, nakip lopu, sultan lopu, Aydın lopu. Bu yazılan loplar birbirinden lezzetli ve ter ü taze loplardır. Ama aşk olsun lop lop yiyene ve reşk olsun miskli lopa. Gerçi bir küçük esmer incirdir, ama yiyenin dimağı misk ve amber kokusundan kokulanır. Çok çok yense bile gayet kolay hazmedilir. Tanrı ikramıdır, asla hararet ve kuruluğu yoktur. Diğer incirler gibi olmayıp, zamanı tez geçer. Diğer incirler gibi vilâyet vilâyet gitmez, zira gayet yumuşak ve nazikliğinden eriyip gider. Bir çeşit incir daha olur, yedi veren derler. Bu da cihan süsü incirdir ki yeşildir ve küçüktür. Tam kıştan bir ay sonra inciri olur. Zira bir senede 7 kere incir verir. Allah’ın hikmeti her bir ayda hâsıl olan inciri bir başka lezzette, başka renkte, başka tabiattadır, ay ay birbirine benzemeyen incirler yetişir. Ağacındaki yaprakları hazan rüzgârından solup tüm dalları yapraksız kalınca yine inciri yetişmektedir. Ama son yetişen incirleri ilk mevsimindeki gibi, yumuşak, hoş ve lezzetli değildir. *( Seyahatname. s.206–207).
“Sözün kısası Nazilli incirinin güzelliği, büyüklüğü ve lezzetli bir diyar incirinde yoktur. Diğer iklimlere narın ve incirinin kurusunu yüz binlerce yük götürürler. Henüz tatlılığı ve hoşluğu olduğu gibi durup zamanın geçmesiyle bozulmayıp durdukça şekerlenir. Bu uzun seyahatimiz içinde yedi iklimde benzerini görmedim, böyle hoş inciri olur. (25)
Arpaz’ı anlatırken bölgedeki kazalar hakkında mevcut bilgileri aktarırken yine de inciri anlatmadan geçemez:
Nazilli Ovası’na bakar bir burun ucunda kasaba gibi 1 camili 1 anlı mamur köydür. Aydın Sancağı’nda 150 akçe asumanî kazadır. Bağı bahçesi sayısızdır. Suyu ve havası gayet hoştur. Zira bir yüksek yere kurulmuştur.
Bu yukarıda yazılan 5 adet kazaya, (Arpaz, Bozdoğan, Amasya, Donduran, Köşk) “beş boy “ derler. Genç ve dinç vilayettir. Her kaza birbiriyle sınırlıdır. Hepsi Nazilli Ovası’nın güneyinde olan boğaz içindeki sahranın dört tarafındaki dağlar eteğinde birbirine yakın Beş Boy kazalarıdır. Bağları ve şebekeli bostanları birbirine bitişiktir. Bu vadileri irem bağı gibi süslemiş mahsullü bir diyardır. Nice kere yüz bin yük inciri ve üzümü hâsıl olur. (26)
İlk çağlardan itibaren batı dünyası, özellikle Akdeniz havzası incir ile tanışmışken orta, batı ve kuzey Avrupa’nın gerçek anlamda tanışması için XIX. Yüzyıla ulaşmamız gerekiyordu.
İstanbul’a ait narh defteri kayıtlarından Aydın ve İzmir gibi yerlerden gelen kuru meyve ve yemişlerin, kızıl siyah ve razaki üzümlerin, lop sarıca ve Nazilli incirlerinin, zerdali ve armut kuruları, nardenk gibi İzmir civarı mahsullerinin İstanbul pazarlarında bolca bulunduğu anlaşılmaktadır. (27)
Osmanlı döneminde incir ticareti XIX. Yüzyıl başlarına kadar İstanbul’un ve ülkenin ihtiyacı esas alınarak düzenlenirken ve bu nedenle çeşitli ihracat kısıtlamaları ile karşı karşıya kalan incir bu yüzyılın ikinci yarısında yapılan yasal ticari düzenlemeler, sonucu her türlü engelleme ortadan kalkarak İzmir’e yerleşmiş onlarca gayri Müslim tüccar eliyle, tatlı kârlarla alım satımı gerçekleşmeye başlamıştı. Azınlıklara, levantenlere ve yabancılara verilen çok geniş imtiyazlarla incir başlı başına bir ihraç ürünü haline gelirken “Aydın’da üretilen, İzmir’de satılan ” deyimi incire mal olmuştur.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.