Özellikle yerleşik hayata geçen Yörük Türkmen boyları keçi sayısını azaltırlarken inek beslemeyi tercih etmeye başlamışlardır.
İnek beslenmesinin tercih edilmesinin bir diğer nedeni ise keçi başta olmak üzere küçükbaş hayvanların ekili arazilere, bağ ve bahçelere fazlaca zarar vermeleridir. Toroslar’da sağman inek miktarını hane bazında ele aldığımızda karşımıza çıkan rakamın, sağman inek besleme amacını ortaya koymaktadır.
Örnek olarak Ermenek Çukurbağ Köyünde sakin olan 45 haneden 26’sı sağman inek beslemektedir. Bu hanelerin ise 5’i 2 sağman inek beslerken 21’i, 1 sağman inek beslemektedir.
Hane halkının süt, yoğurt, peynir, tereyağı vb. ihtiyaçlarının karşılanması yanında evin bütçesine katkı bakımından inek beslenmesi bir zaruret idi.
19.yüzyılda Anadolu’nun birçok köyünde olduğu gibi Çukurbağ’da da hane başına düşen inek sayısı 1 veya ikidir. Zaten Anadolu’nun pek çok yerinde çok seyrek olarak beş ve daha fazlası inek beslenmektedir.
Çukurbağ’da yaşayan hanelerin 26’sının ineği bulunmaktadır. Bu da hane haklarının % 57,7’sinin inek beslediği anlamına gelmektedir. Tüm köy halkı içinde hane başına düşen inek sayısı 0,68 iken inek besleyen hanelerde bu oran %1,19’a ulaşmaktadır. Bu rakamlar bize inek besleme amacının ticari gelirden çok hane halkının beslenmesini karşılamaya yönelik olduğunu göstermektedir.
Gelir getiren hayvanlar sınıfından kabul edilen ineklerin verimlilikleri dikkate alınarak hâsılatları belirlenmiştir.H1260/M.1844 yılında inek başına hâsılat 20 Kuruş olarak belirlenirken H1261/M.1845 yılında sağman inek hasılaltarının inek başına ortalama 10 Kuruş düşürüldüğü görülmekte olup toplam sağman inek hâsılatı 550 Guruştan 465 Guruşa düştüğü görülmektedir.
Binek Hayvanları
Büyük baş hayvanların çift ve bütün tırnaklı olarak sınıflandırıldığını belirtmiştik.
Bütün tırnaklılar ise at, beygir, katır ve merkeptir. Deve de taşımacılıkta kullanıldığından bu sınıfta kabul edilmektedir. Bütün tırnaklılar genel itibariyle hizmet alınan sınıfı oluşturduklarından birkaç istisna dışında vergi talep edilmeyen sınıfı oluşturuyordu. Bu istisnalardan biri, Baha-i Esb’dir. Memluklulardan intikal eden şekliyle Suriye’de, Salur Türkmenleri üzerinde uygulanan bu vergi, 4 baş at ya da karşılığı olarak 4.000 akçe miktarı ifade ediyordu. Diğer yandan 1879 yılındaki bütçe zaruretinden dolayı devlet, develerden de vergi alınmasını kararlaştırmıştır. Vedi resmi olarak tahsil edilen bu verginin onar kuruş olarak toplanmasına karar verilmiştir (335).
Osmanlı İmparatorluğu’nda büyük çapta taşıma işleri, özellikle de Anadolu’da at ve deve sırtında yapılıyordu. At veya öküz arabaları da etkin taşıma araçları idi. At veya öküzün çektiği bir araba, bir atın sırtında taşıyabileceği yükün beş katını taşıyabilmekteydi. Kara ticaretinde nakliyatta kullanılan yük hayvanlarının taşıma kapasitesi birbirinden farklılık göstermekteydi. Develerin taşıma kapasitesi 200 kg ile 700 kg arasında değişmekteydi. Atların taşıma kapasitesi ise 300-350 kg’dan 600-650 kg’a kadar çıkmaktaydı. Nakliyatta develerin tercih edilme nedeni fazla yük taşıyabilmelerinden ziyade, bakımlarının zahmetsiz olmasıydı. Zira at gibi tımar derdi de olmayan bu hayvan günlerce aç ve susuz yolculuk yapabilmekteydi. Ancak arabaların işlemesi için düzgün yollar gerekliydi, oysa Osmanlı İmparatorluğu’nda yollar çok yetersiz olmakla beraber at ve öküz arabalarıyla tarım ürünleri gibi ağır ve hacimli mallar, çok uzak mesafelere düşük maliyetlerle taşınamıyordu (336).
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.