Masal bu ya; vakti zamanında Heredot'un "Gökyüzünün altında ki en güzel yeryüzü" diye tanımladığı kendisi aydınlık, maalesef bazı koltuk sahipleri karanlık bir şehir varmış. Bu şehrin 5 S ile meşhur bir de ilçesi varmış. (Rivayete göre bu beş S sıcak, sinek, su, sarhoş ve sert kelimelerinin baş harflerinden oluşurmuş).
Bu ilçede bir zamanlar bir simyacı yaşamış. Ve bu simyacının tansiyoncu bir oğlu varmış. Bu oğul hem bu şirin ilçeye hem de kendisi aydınlık ve maalesef bazı koltuk sahipleri karanlık il merkezine, adeta aşık bir adammış. Masal bu ya!
Günlerden bir gün bu bizim tansiyoncuyu, Bahtıkara şehrinde yaşayan akrabası Coşkun Lazım aramış. Ona "Türkiye'nin pek çok ilinde kanola yağı ihaleleri oluyor. Bu yağdan bizim memlekette bolca var, temin edebileceksen ihalelere gir, hem para kazan hem de şehrine hizmetin olur' demiş. Hayatı boyunca, doğru bulduğu her iş fikrine, gözü kapalı dalan bizim tansiyoncu, ilk uçakla Bahtıkara'ya gitmiş. Ve şirketini kamu ihale kurumuna akredite hale getirmiş. Sonra ver elini ilk ihale. Tespihleri ile ünlü ilimizde, ilk ihale pek de bizimkinin istediği gibi gitmemiş. Çünkü ihale zarflarından çıkan 'Yerli Malı' belgesi daha önce bilmediği bir şeymiş. Hemen Coşkun Lazım abisiyle temasa geçmiş. Belge ile ilgili bilgileri eşi ve sevdiği dostlarının yardımıyla öğrenmiş. Ve başlamış tanıdığı tüm kanola yağı üreticilerini aramaya.
Masal bu ya; tansiyoncu pek çok kanola yağı üreten dostunun bu belgeden haberdar olmadığını fark edince, onlara projesinden bahsetmiş. Kimileri baştan ilgilenmediklerini söylerken, kimileri de belgeyi alacaklarını söylemişler. Zaman daralıyormuş ve bu kez ihale Kebabistan kentindeymiş. Son gün aile dostu Regal bayisi ile de görüşmüş, çünkü en çok ondan ümitliymiş, bu belge için. Ancak Regal bayisi bizim tansiyoncuyu aramamış bile. Allah'tan Fiskobirlik eski başkanının demir gibi bir damadı varmış ve bu genç adam belgeyi hazırlatıp tansiyoncuya teslim etmiş. Ver elini Kebabistan. İhaleye katılan ve kanola ağacının yetişmediği vilayetlerden gelen tedarikçiler; ihale günü karşılarında bizim tansiyoncuyu görünce pek bozulmuşlar.
Masal bu ya; ihale zarfları birbir açılmaya başlamış, bir de ne görsün zavallı tansiyoncu, en güvendiği aile dostuna, yalvar yakar hazırlattığı 'Yerli Malı' belgesi rakiplerden Horozistanlı bir firmanın zarfından çıkmasın mı. Birden iki küreğinin arasında bir bıçak sızısı hissetmiş bizimki. Ama rahmetli babasından dinlediği bir söz varmış 'Öldürmeyen acı güçlendirir' diye. Bu işin aslını da merak etmiyor değilmiş hani. O akşam Horozistanlı firma yetkilisini Kebabistan'da yemeğe davet etmiş. Baş ağrısına iyi geldiği söylenen ve suyla karışınca beyazlayan şuruptan içmişler beraberce. Tansiyoncu 5 S şehrinden geldiği için şuruba karşı biraz daha şerbetliymiş veeeeee 3. bardakta Horozistanlı dökülmeye başlamış. 'Senin bu ihaleye katılmaman için herşeyi yaptık ama olmadı' demiş adam. Ve eklemiş; "Sizin şehrinizde meşhur Üsküplü ailesinden bir oda başkanı ve onun gizli ortağı arkadaşı kanola yağ üreticisi ile temasa geçip 'Yerli Malı' belgesinin sana verilmemesini bile sağladık."
Acı acı gülümsemiş zavallı Tansiyoncu. Öyle ya kendisinden önce bu deneyimi yaşayan büyüklerinden dinlediği hikaye burada da karşısına çıkmış işte. "Bu memlekette memleket yararına yeni bir şey yapmaya çalışanı önce en güvendiği dostları hançerlermiş" Kafasını kaldırmış ve garsona seslenmiş "Evlat; Serkan Kaya'nın son CD'si var mı sizde? Çal bakalım 2. parçayı."
Masal bu ya; o CD o restoranda varmış ve birazdan dönmeye başlamış.
"Ben bu düzeni bozarım,
Dünya kalmaz namerde,
Ben siler ben yazarım,
Yiğitlik var ya serde,
Döşte bıçak yarası,
Kalpte sevdanın hası,
Varsın kol gezsin ölüm,
Yiğide neyler zulüm."
Murat Sağır
Masal bu ya; oda seçimleri de yaklaşmaktaymış bir yandan işte,tansiyoncu Üsküplü'nün aday olacağından eminmiş. Kuvvetle muhtemel ki kanolacı arkadaşı da listeye alacaklarmış. Öyle ya; gelsin geziler, gitsin yemekler, ekmek elden su üyelerin aidatlarından, 10 numara 5 yıldız yaşam nasılsa. Çok düşünmüş Tansiyoncu, nasıl davranmalıyım diye. Sonunda yaşadığı o, gerçekten de 'Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü' diye bilinen şehri, daha yaşanılır bir yer olsun diye ve kutsal bildiği sivil toplum kuruluşlarının başına ehil insanlar gelsin diye, dürüst ve fedakarca çalışan diğer başkanlarla bu tiplerin arasındaki fark ortaya çıksın diye, almış eline kağıdı kalemi, her şeyi yazıya döküvermiş. O sırada fonda yine bir CD sesi varmış.
"Ben tövbemi geri aldım,
Tanrım sen bağışla beni,
Vefasız bir kuluna kandım,
Zehir etti gençliğimi,
Nasıl içmeyim, nasıl içmeyim"
Hakkı Bulut
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.