Bitki büyüme ve gelişimi için bir mikro element ve besleyici olan bor, bitkilerin ihtiyacı olan 16 temel mineralden birisidir. Bor, hücre çeperinin sağlam yapıda bulunmasında temel rol oynar. Ancak çok yüksek miktarda bulunması bitki için zehirli etki de yapabilmektedir.
Bor, topraklarda 2-200 ppm arasında değinen oranda bulunur. Bitkiler bu miktarın yüzde 5’inden daha az kısmını kullanabilir. Sulama suyunda normal şartlar altında en fazla 0,5 mg/L oranında bulunmalıdır. Bora karşı hassas bitkilerde 0.5-1.0 mg/L’de zararlı olabilmektedir. Bora dayanıklı bitkiler için ise 4 mg/L’nin üstü zararlıdır.
Bor noksanlığına; asma, elma, zeytin ve pamuğun duyarlı, bezelye, çeltik, soya, çilek ve buğdayın ise dirençli oldukları belirlenmiştir.
Japonya’nın Koçi bölgesindeki tarımsal alanlarda 30 değişik toprak numunesi üzerinde yapılmış olan çalışma sonucunda, nemli bölgelerdeki tahıl üretimi veriminin artması için bor içeren gübreler kullanılması gerektiği tespit edilmiştir.
Pakistan’da da 0,6 milyon hektar pirinç alanının bor eksikliğinden olumsuz olarak etkilendiği bulunmuştur.
Borun bitki metabolizması üzerinde oynadığı önemli rollerin başlıcaları şunlardır:
a. Karbonhidrat metabolizması ve şekerin yer değiştirmesi,
b. DNA. RNA ve bitki hormonlarının sentezi,
c. Hücre çeperinin oluşumu,
d. Doku oluşumu,
e. Bitki içerisinde kararlı bileşiklerin oluşumu.
a. Ayrıca fazla bor içeren gübrelerin kullanılması durumunda zehirleyici etkilerin ortaya çıkabileceği de belirtilmektedir.
Topraklardaki bor miktarının olumsuz etkileri toprağın nem miktarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Örneğin, topraklarda ortalama 17 ppm bor, kurak iklimlerde yararlı, ancak 0,1-2,5 ppm bor ılıman iklimlerde zararlı etkiler göstermektedir. Aynı şekilde organik madde miktarı düşük ve taban suyu yüksek olan topraklarda, çözünürlüğü yüksek olan borun bitkiler tarafından alınması kolay olmaktadır.
2000’li yıllardan sonra Kızıldere jeotermal alanında yapılan bilimsel araştırmalarda, jeotermal akışkanların bitkilerde birikimine ait sonuçlar kaygı verici sınırın da ötesine geçmiştir.
Son yıllarda ADÜ tarafından yapılan araştırmaların sonuçları da benzerdir.
Kuyucak ve Nazilli yörelerinde yetiştirilen narenciye yapraklarındaki maksimum bor miktarlarının çok yüksek olduğu, hatta Kuyucak yöresinde minimum değerlerin bile sınır değerlerin üzerinde olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak, Büyük Menderes Nehri’ne deşarj edilen jeotermal atık sular, hem sulama suyunda hem de bu su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturmakta dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de bora çok duyarlı olan narenciye ağaçlarına zarar vermektedir. Bu nedenle, jeotermal santrallerin atık suları kesinlikle yüzey ve yeraltı sularına deşarj edilmemeli, bu suların re-enjeksiyon yoluyla Akiflere tekrar geri basılması olanakları araştırılmalıdır. Bu yöntem, jeotermal atık suların olumsuz çevresel etkilerinin ortadan kaldırılması, aynı zamanda jeotermal rezervuar basıncının korunması ve kapasitesinin sürdürülebilirliği bakımından en akılcı yol olarak düşünülmektedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.