Tarım, Türkiye’nin vazgeçilmez sektörlerinin başında gelmektedir.
Bir ülke düşünün ki insanları madensiz, ulaşımsız, enerjisiz, sigortasız ilkel de olsa yaşamayı başarabilirler. Ancak gıdasız asla. Bu bakımdan TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) 2016 tarım ihracat raporu ile ihracatçı gözüyle tarımın ekonomiye katkılarını değerlendirdi.
“Türkiye’de tarım sektöründen bahsederken söze “iktisadi ve sosyal” sektör nitelemesi yapılarak başlanır. Aslında bir de “siyasi” kelimesini eklemek gerekir. Ancak, sektörün değerlendirmeleri sadece üretim, fiyat gibi iktisadi değişkenlere dayanır. Siyasi tarafı seçim dönemlerinde hatırlanır. Sosyal değerlendirmeler kırdan kente göçle geçiştirilir. Oysa tarımın iktisadi özelliği tıpkı sanayi ve hizmet sektörleri gibi performansının belirleyicisidir.
Tarım sektörü boşlukta hareket etmez. Tüm diğer ekonomik faaliyetler gibi genel politika ve ekonomi ortamındaki şartlara göre hareket eder. Örneğin, sektörün performansında makroekonomik istikrarın etkisi daima hissedilir.
Ne kadar korunursa korunsun, dış ticaretten ve dünya fiyatlarındaki gelişmelerden etkilenir. Tarım diğer iktisadi sektörlerden, üretim ve üretilen malların talep koşulları nedeniyle ayrışır. Üretim tarafında yüksek düzeyde belirsizlik ve bizim gibi ülkelerde küçük ölçek dikkati çeken özelliklerdir.
Malların talepleri genellikle esnek değildir. Arz ve talep tarafındaki bu unsurlar istikrarsız piyasalar, yüksek risk ve göreceli düşük getiri ile birleşince piyasaların çalışması aksar.
Bunların üzerine nüfusun temel gıda ihtiyaçlarını karşılama gereksinimi eklenince hükümetlerin tarım piyasalarına müdahaleleri kaçınılmaz hale gelir.
Bu noktada, Nobelli iktisatçı Tinbergen’in basit kuralını hatırlatmakta yarar var: “Bir politika, amacına hizmet etmek için en az bir politika aracı gereklidir.” Bu nedenle, iktisadi politika araçları temelde iktisadi amaçları hedefleyebilir, sosyal ve siyasi etkilerde belirleyici olması beklenemez.”
“Son çeyrek yüzyıldır sıkça oluşan krizler ve tarım politikasının kendine yeterliliğe odaklanması, yapısal değişim göstergelerinden (işletme büyüklüğü, işgücü kullanımı, işletmelerin ekonomik büyüklüğü, işgücü verimliliği, vb.) sadece işgücü ve ilişkili değişkenlerde önemli değişikliklere neden olmuş, diğerlerinde değişim sınırlı kalmıştır.
Tarımsal üretim, hemen tüm gelişmekte olan ülkelerdeki gibi ikili ve hatta üçlü bir yapı sergilemektedir.
Üretimde payı yüksek, ihracata katkıda bulunan, ticarileşmiş küçük ve büyük boyda işletmeler ile iç piyasaya üretim yapan geçimlik veya yarı-geçimlik küçük işletmeler beraberce yaşam şansı bulmaktadır.
Gıda sanayiinde de benzer görüntü hâkimdir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.