Kosmos; Yunanca evren manasına gelen bir sözcük, günümüzde daha ziyade Evrenin düzeni olarak kullanılmakta. İnsan da mikro kosmos olarak nitelendirilmekte. Şunu desek yanlış olmaz bence; “İnsan Evrenin mikro yapısı ya da Evrenin DNA’sıdır.”
Her canlı gibi insan da doğmak ve ölmek hattında seyrüseferde. Bu yolculukta bilinçli, bilinçsiz, zorunlu ya da istekli seçimlerle kendine has bir yaşam grafiği çizmekte. Dönemsel olarak geçmişi ile iletişime geçerek eski halini izlemekte ve bazen; “AH KEŞKE!” diye hayıflanmakta, iç çekerek isyanı basmakta.
Hayatının herhangi bir evresinde, “Ah Keşke” demeyen bir İnsanın var olduğunu hiç sanmıyorum. Varsa da o ne mübarek kişidir diyerek karşısında saygıyla eğilmek isterim doğrusu. Neden “keşke” deriz hiç düşündünüz mü? Geçmişe gitsek o keşke dediğimiz andaki eylemi, sözü, düşünceyi, olayı değiştirsek gelecek hayatımızda neyi başarmış oluruz acaba? Daha mı mükemmel bir hayat bizi bekler, daha mı çok mutlu oluruz, daha mı varlıklı oluruz bunu hiç bilemeyeceğiz ama keşke diyerek kendimize bir bahane üretip hatalarımızı daha yumuşak bir bakış açısıyla kabulleniyoruz aslında.
Her zihin kendi inanç dünyasında yaşamını devam ettirmek adına kendi bahanesini üretiyor. Kimi kadersel bir inanca sahip, kimi hayatın bir seçim olduğu, nörokimyasalların seçimlerimizi etkilediğini söylüyor. Dolayısıyla “keşke” demek yaşadığımız şimdiki an’da değersiz, gereksiz, akıllıca olmayan bir sözcüğün ötesine geçemiyor. İnşa etmeye çalıştığın hayat senin elinde demeyeceğim zira hiç kimsenin hayatının kendi elinde olmadığına, içsel ve dışsal pekçok uyaranın, etkenin bizleri etkilediğinin bilincindeyim. Bebeklikten hatta anne karnından itibaren yaşam alanımız etki altında. Aile, okul, sosyal çevre, yaşadığın ülke vs vs bütün bu etki sahası içinde gerçek “BEN” ile tanışıp, onu bulmak, onu anlamak, ne istediğini bilmek, en ilkel en çıplak haliyle onunla konuşup, kucaklaşmak mümkün mü sizce? Keşkelerimizin sebebi de bu aslında. Kendini tanımayan, kendinden uzak, başkalarının doğruları ile büyüyen yetişen, toplumun kural olarak bellettiği davranış, duygu kalıpları içinde, statü, kariyer, mal varlığı edinme, bir gruba dahil olma, ortak inanç ve kültürle düşünsel esaret halinde olmak neticesinde bir sürünün bir ferdi olmak. O sürüye bir çoban bularak ölünceye kadar sahte bir koşturmaca içinde, çoban ve ailesini beslemek için çalışmak... Sonra da ardında kocaman keşkeler atığı ile dolu bir geçmiş bırakmak...
Öğretilmiş hayatlarımızda, kendimizi bulmak hakikaten zor ve meşakkatli bir süreç. Zira bunu başarmış bilim, felsefe, sanat, tasavvuf alanındaki şahsiyetlerin toplum ile çatışması neticesinde çektikleri acılar, ızdıraplar ortada. Hep denildiği üzere bu hayata mutlu olmak için gelmedik, kendimizi bulmaya geldik. Belki de geçmişe dalıp keşkeklerimizi düşünmeye başladığımızda, içimize bir pencere açılacak ve oradan gelen ışık ile aydınlanacağız. O zaman “KEŞKE hep KEŞKE desek” de içimize ışığı doldursak.
Görünüşünüz, yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır. dışarı bakanlar düş kurar, içe bakanlar uyanış yaşar. / Carl Gustav Jung
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.