Rusya-Türkiye ilişkilerinin uçak düşürme olayı nedeniyle krize girdiği bu günlerde, Rusya kanadından doğalgazı kesme tehdidi, üstü kapalı olarak, ensemizde kılıç gibi sallanırken, enerji lobisi bunu fırsata çevirme peşinde.
Yeni kurulan hükümet de tüm hükümetler gibi milli bir enerji politikası takip etmek zorunda. Milli enerji kaynaklarına yönelmek, ülkemizin uzun dönemde bekası, kısa ve orta dönemlerde de ekonomisinin istikrarı ile doğrudan ilgili. Çünkü enerji dış alımı ülkemizin cari açığını olumsuz yönde etkileyen en önemli unsurların başında gelmekte.
Doğalgaz ve petrole ödediğimiz döviz miktarı neredeyse yıllık 60 milyar dolarlara yaklaşmakta.
Milli enerji politikasının esasları tayin edilirken diğer sektörlerin de ülke ekonomilerinde katkıları gözardı edilmeden bu politikanın esasları belirlenmeli, yasaları hazırlanmalı, uygulama yönetmelikleri yürürlüğe koyulmalıdır.
Milli enerji kaynakları olarak karbon kaynaklı olan ve dönüşümü olmayan kömür ve linyitleri, dönüşümü olan hidro (su kaynaklı), güneş, rüzgar ve jeotermal enerjileri sayabiliriz. Bu enerji çeşitleri insan, çevre ve tarım alanları ile ilgili zararları bakımından sorun ve sıkıntı yarattıkları için öncelikle inşa edildikleri alanlarda yaşayan halkın sağlığı, ormanlar, hayvan ve bitki varlığı, tarımsal üretimin kalitesi ve gıda güvenliği açısından, olumsuz etkilerinden dolayı tepki ile karşılanmaktadırlar.
Ne yazık ki ülkenin parasal bakımdan en güçlü holdingleri enerji sektörüne girmişler, güçlü bir lobi oluşturmuşlar ve yine ne yazık ki bu holdinglerin önemli bir bölümü kazançlarını, halkın, çevrenin, özellikle tarım kesiminin çıkarlarının önüne koymuşlardır. Mevcut yasaların da halk ağzındaki deyimi ile “gevşek” olması kötü niyetli, enerji üreten bazı holdingleri kanun tanımaz hale getirmiştir.
Özellikle tarım topraklarını korumak amacı ile yürülüğe konulmuş “5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası”nın ,”2872 Sayılı Çevre Yasası”nın,5686 Sayılı Doğal Mineralli Sular Yasası”nın,”3573 Sayılı Zeytinin Islahı ve Korunması Yasası”nın ilgili ceza maddeleri caydırıcı olmaktan uzaktır.Bu holdingler için “çerez” parası olamayacak kadar küçük meblağlardır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın asli görevi ülkenin milli enerji kaynaklarını harekete geçirmektir. Ancak diğer sektörlere zarar vermeyecek şekilde denetimini yaparak. Enerji üretimine girmiş bazı art niyetli holdinglerin çevreye ve tarıma zararları ortada dururken bakanlık, sadece günübirlik enerji üretimini değil, uzun soluklu çevresel kaygılar ve tarımsal üretimi hesaba katarak politikalar üretmelidir.
Başta Manisa ve Aydın olmak üzere, özellikle madencilik ve jeotermal kaynaklarla enerji üretim sahasına girmiş olan bu art niyetli holdinglerin önünde en büyük engel, 3573 Sayılı Zeytinin Islahı ve Korunması Yasası bulunmaktadır. Başta yeni Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanımız ve TBMM’de yer alan, öncelikle enerji komisyonu üyesi olan, tüm milletvekillerimiz emin olsunlar ki kastettiğimiz holdingler ve enerji lobisi bu kanunun 20. maddesini kaldırmak veya etkisiz hale getirmek için ilk ağızda lobi faaliyetlerine girişeceklerdir. 2013 ve 2014 yıllarında enerji komisyonundan geri çekilen bu yasayı tekrar TBMM gündemine sokmaya çalışacaklardır.
Tarım kesimi olarak kaygımız, samimi olarak çevre, tarımsal üretim ve gelecek nesillerin sağlığı ile ilgilidir.Yeni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı,TBMM Enerji Komisyonu üyesi ve diğer tüm milletvekillerinden beklentimiz de bu yöndedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.