Dünkü yazımıza Sayın Prof.Dr Fahri Yavuz’un bir paragrafı ile girmiştik.
Bugün de Sayın Yavuz’dan bir alıntısı ve değerli öngörüsü ile başlayalım:
“Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tutan ekim ve kasımdaki yağış yetersizliğini, kısa dönemli kuraklık olarak değerlendirebiliriz. Türkiye genelinde uzun yıllar ortalamasına göre ekim ve kasımda yağışlar yüzde 58, geçen yıla göre ise yüzde 21 azalmıştır. Sahadan alınan bilgilere göre, çok az düşen yağışlara rağmen güz ekimleri sorun olmadan yapılmış, ancak Güneydoğu’da bu ekimler biraz da olsa gecikmiştir. Bölgesel kuraklık seviyelerinin bu iki ayda önemli farklılıklar gösterdiği, ancak Orta Anadolu, Trakya ve Ege bölgelerinde daha görünür olduğu söylenebilir. Büyük şehirlere içme suyu sağlayan barajlarda su seviyelerinin anormal derecede düştüğü, her gün medyada haber konusu olmaktadır. Önümüzdeki süreçte kış yağışlarının başlaması ve bahar yağışlarının da tahmin edildiği gibi normal seviyede olması durumunda kuraklığın olmayacağı, aksi halde meteorolojik kuraklığın tarımsal kuraklığa dönüşebileceği ve gıda arz güvenliğinin riske girebileceği öngörülebilir.”
Ülkemiz için en büyük tehlike su kıtlığı ve yokluğu ile gıda üretim sürecinin kesintiye uğramasıdır.
Geniş ölçekte gıda üretim ve tüketim saha ve ülkelerini ele aldığımızda Türkiye gibi üreten ülkelerin kuraklıkla yüz yüze olduğunu tüketici ülkelerin,Afrika,Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri dışında kuraklığa daha az maruz kalacağını söyleyebiliriz.
Kov id-19 süreci de göstermiştir ki salgın süreci kadar tehlikeli olacak olan kuraklık sürecinde de gıdanın ithalat yolu ile tedariki de imkânsız hale gelmektedir ve gelecektir.
“Dünya Bankası ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi kuruluşların desteği ile 2006-2008’de hazırlanan “Gelişme için Tarımsal Bilgi, Bilim ve Teknolojinin Uluslararası Değerlendirmesi” adlı bir raporda, Türkiye’nin de yer aldığı Orta ve Batı Asya ve Kuzey Afrika bölgesi için iklim değişikliğinin etkilerine yönelik gelecek 50 yıl için tespitlerde bulunulmuştur. Bu tespitlere göre bölgede azalan su kaynaklarının ve kısalan tarımsal üretim mevsiminin tarımsal üretimi şiddetle olumsuz etkileyeceği ifade edilmiştir. Yeterli sulama ve içme suyu arzının, sık sık ortaya çıkan kuraklıklar ve hayati öneme sahip su kaynaklarının rakip kullanımları nedeniyle yeterli olamayacağı öngörülmüştür. Mevcut suların kalitesinin düşmesi yanında yeraltı sularının çekilmesi ve yer üstü etkenlerle suların kirlenmesine dikkat çekilmiştir.”
Tehlike sadece Orta ve Batı Asya ve Kuzey Afrika bölgesi için geçerli değildir.Türkiye’de bu coğrafyada yer almaktadır.Ve bu süreç başlamıştır.Tedbir alınmazsa dönülmez bir yola girilmiş olacaktır.Çünki;
“Türkiye’de Orta Anadolu’da yeraltı sularının çekilmesiyle oluşan obruklar uzun dönem kuraklığının emarelerindedir. Yer altı sularının, karbondioksit ile birleşimi sonucu oluşan karbonik asit, kireç taşının yoğun olduğu toprakları zamanla çözerek yer altında mağaralar oluşmasına neden olmaktadır. Bir müddet sonra mağaranın üstünde bulunan toprakların çökmesi sonucu oluşan derin çukurlara obruk denir. Son yıllarda artan hızla oluşan 300’ün üzerindeki obruklar, bölgede hem tarım hem de yerleşim alanlarında tehlike arz etmektedir. Diğer taraftan göller bölgesindeki Isparta Eğirdir Gölü’nün su seviyesinin bir buçuk-iki metre kadar azalması yanında Konya Meke Gölü’nün tamamen kuruduğu gözlenmektedir.
Ege’de ise barajların boşalması ayrı ve önemli bir göstergedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.