Ülkemizde devletin tarımı göz ardı ederek diğer sektörlere ağırlık vermesi 1980’li yıllarda başlar.
“1980’li yılların başında , tüm dünyada en genel anlamda Keynesyen olarak tanımlanabilecek, devletin üretim ve istihdamın (dolayısıyla ücretlerin de) önemli bir kısmını kontrol ettiği ekonomik modeller hızla terk ediliyordu.
Bu modelin yerine dış ticaret ve finansa tam serbestlik tanınanmakta piyasanın işleyişinin özgürlük ve dokunulmazlığının hakim kılındığı neoliberal modele geçilmekteydi. Türkiye’deki ise 24 Ocak kararları ile yeni sürecin içinde yer aldı.
Bu yeni akımdan işçi sınıfının yanı sıra tarım da üretici ve çalışanlar yüksek oranda etkilendiler. Tarım sektörüne verilen destekler büyük oranda kesintilere uğratıldı ve günümüze kadar sürecek olan kırsaldan kente çok büyük bir göç dalgası yaşandı. Bu dalga kentsel işsizliği tırmandırdı ve kentlerde ücretlerin düşmesini sağladı.
Ancak bu dönem ülkemizde sürekli ve etkili olamadı. 1986 sonrasında siyasi yasaklar kalkıp tekrar çok partili sisteme geçildiğinde tarımsal desteklerin genişletilmesi vaatleri siyasi partilerin seçim bildirgelerinde ve hükümet programlarında yer aldı.
Tarım sektörünün ve Türk çiftçisinin 1980’lerde yaşanan kayıplar 1990’larda bir miktar giderildi.
2001 yılının Şubat ayındaki büyük ekonomik krize kadar Türkiye’de devletin tarıma yönelik destekleme sisteminde neoliberal dönüşüm sınırlı kaldı.
1999 tarihli niyet mektubuyla başlayan ve 2001 ekonomik krizinin ardından önce Kemal Derviş,eliyle hazırlanan ekonomik program nedeniyle 2002 yılından itibariyle tamamen ortadan kalktı.
Yeni ekonomik sistem daha da ileri giderek kamu iktisadi teşekkülleri (KİT)ni 2002-2007 dönemindeki özelleştirmeleri ile kalıcı biçimde tasfiye etti.
Tasfiye edilen sistem(girdi, kredi ve çıktı desteği) oluşan tarımsal destek sisteminin terkedilmesi Türk çiftçisini ticari açıdan korumasız bırakmıştır.Böylece devletin girdi, kredi ve çıktı desteğini oluşturan koruma duvarının yıkılması üreticinin kaybetmesine neden olmuştur.
Bu duvar, tarımsal piyasaların işleyişi açısından boşluk bırakmadığı için küçük ve orta boy üreticiliğin sürekliliğini sağlamaktadır.
Duvardan bir tuğlanın çekilmesi ile devletin çiftçiye aktardığı kaynak girdi şirketlerin akmaktadır.
Küçük üreticiler girdi piyasaları karşısında zayıf pazarlık gücüne sahip olduklarından gübre zirai ilaç, gübre üreticileri, komisyoncular, aracılar, bankalar, işlenmiş gıda üreticileri, süpermarket zincirleri karşısında çaresiz kalmakta, sürekli zarar etmektedirler.
Türk çiftçisinin ,2001-2013 yılları arasında genel olarak azalan tarımsal desteklerin 2013 sonrası tekrar yükseltilmeye başlamasına rağmen tarımdaki gerilemeyi öneyememesinin ana nedenlerinden birisi bu sürecin getirdikleridir.
Bunun sonucu olarak da Türkiye, 2002-2018 yılları arasında bitki tarımı amaçlı kullanılan toprak alanının yüzde 13’ünü, yani 3 milyon 384 bin hektar tarım alanını kaybetmiştir. Aynı sürede tarım işgücü % 30 oranında azalmıştır. Tarımın GSYİH içerisindeki payı yüzde 10’dan yüzde 6’ya düşmüştür.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.