Osmanlı Devleti gelirleri ve vergi sistemi daha çok tarıma dayalı bir ekonomik düzen üzerine idi.Bunun ana nedeni halkın çok önemli bir bölümünün çiftçi ve köylülerden oluşmasıydı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti de kurulduğunda halkının halkın ancak % 24’ü nüfusu 10 bini aşan yerleşim birimlerinde yaşamaktaydı. “Ülke üretiminin neredeyse tamamı Köylü kesimin elindeydi. Sanayileşmeyi ülkü edinen Genç Cumhuriyet kadroları tarımın iktisadî önemini ve köylü kesimin bundaki itici gücünü dikkate almaktaydı. Köylü hem üretici sınıf olarak hem de Cumhuriyet değerlerinin desteğini en çok arkasına almak istediği kesim idi; üstelik bu millet, millileşme yolundaki yeni devletin mutlaka ulaşılması gereken kesimdi.5 Atatürk’ün söylevleri dâhil birçok resmi söylevde kırsal bölgelerin gelişiminde eğitimin rolünün önemi de vurgulanmaktaydı”
Özellikle 1930 yılı sonrasında köylere ve tarıma verilen önem Türk tarımının sıçramasını sağladı.Bu atılımlarla “1930'lardan itibaren uygulanan devlet destekleriyle nüfusun gıda ihtiyacının karşılanması, yaratılan tarımsal artıkla sanayinin geliştirilmesi ve kırsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.”
II. Dünya Savaşı durgunluğunun ardından 1947’lerde yeniden canlanan tarımsal yatırımlar 1950-1960 döneminde alt yapı yatırımları ile bir ivme kazanmıştır.
Ancak bu dönemler tarımda dengelerin yerli yerine oturmadığı hemen hemen her tarımsal unsurun devlet gücüne bağlı olduğu girdi ve fiyat hareketlerinden oluşmaktaydı.
“Dünya Bankası, Türk tarımının modernizasyonu, sermayeleştirilmesi ve ihracata yönelimi için önemli mali yardım sağlamıştır. Ancak tarımsal girdi ile teknolojinin üretim ve dağıtımına hâkim olup gelişmekte olan ülkelerdeki tarımsal üretim artışıyla pazarlarını genişletme imkânı bulan çok uluslu şirketlerin çıkarları 1970’lerden hızla değişmiştir.”
Günümüzde ise “Çok uluslu şirketlerin tarım politikalarına bakışını değiştiren tarımdaki teknolojik gelişmeler olmuştur. Yeşil devrimle geliştirilen tarımsal girdiler, tarımda geleneksel üretim yöntem ve ürünlere alternatif yöntem ve ürünlerin ortaya çıkmasını, mevcut ürünlerin verimliliklerinin de çarpıcı bir biçimde arttırılmasını sağlamıştır. Diğer yandan iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelerin de etkisiyle ABD’deki tarım şirketleri, tüm dünyada tarımsal girdi zincirlerini kontrol altına almayı başarmışlardır. Artık söz konusu firmalar için tarım teknolojileri ve girdilerinin tedarikçisi olmak yeterli değildi. Gelişmekte olan ülkelerin tarımında bu şirketlerin aktivitelerini çeşitlendirecek, mevcut iş bölümünü değiştirecek yapısal değişiklikler yapmak gerekliydi. Yeni iş bölümü ile kastedilen gelişmekte olan ülkelerin geleneksel ürünler yerine çok uluslu şirketlerin kontrolünde özellikle niş pazarlar için yüksek değerli gıda ürünleri üretimine yönlendirilmeleriydi. Bunun için uluslarüstü kuruluşların önderliğinde kalkınmacı politikalara zıt neo liberal politikalar araç olarak kullanılmıştır. IMF ile Dünya Bankası, Türkiye gibi borç krizindeki ülkeleri, finansal destek karşılığında neo liberal politikaları benimsemeye zorlamışlardır. Ağırlıklı olarak özelleştirmelerle kamunun sektördeki ağırlığının azaltılması, destekleme politikalarındaki radikal değişiklikler, tarımsal örgütlerin işlevselliğinin önemli ölçüde daraltılması, yabancı firmalara verilen izinler, ihracat- ithalat düzenlemeleri son 40 yıldaki neo liberal tarımsal politikaların ana hatlarını oluşturmaktadır.”
Ancak çok uluslu şirketler merkezlerinin bulunduğu ülkelere tarımsal ürün ithalatından çok hedef halindeki ülkelere teknoloji ve ürün ithalatı ihraç etme politikalarını geliştirmişlerdir.
Bu dış ticari hareketlilik ise ülkemizin tarımsal ekonomisinde eksi bütçelerin oluşmasına neden olmuştur.
Türk üreticisi ve Türk üreticisinin ürettiği gıda ve giyim hammaddelerinin pazarlanması rolünü daha çok milli şirketler üstlenmişlerdir.
Bu süreç de Türk tarımının ihracatta kalıcı olması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Alıntı: Mehmet Fazıl ÖZKUL, Türkiye’de Tarımsal Ürünler Dış Ticaretindeki Yapısal Dönüşümde Neo Liberal Tarımsal Politikaların Rolü.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.