Önceki yazılarımızda içinde bulunduğumuz dönemin “kurak” bir zaman dilimi olduğunu belirterek pek çok kişinin özellikle üreticilerimizin ,kuraklığın kısa süreli olduğuna inandıkları veya öyle olmasını ümit ettiklerini söylemiştik.
Gerçek acaba böyle mi?
Bu konuda doğru sonuca varmanın bir yolu da tarihte yaşanan kuraklık olaylarının süreleri ve sıklıklarını incelemektir.
Bu konuda araştırma yapan Tarihçi Sayın Ayşe Hür’ün çalışmasından alıntılarla konuyu yazmayı sürdüreceğiz.
Anadolu’nun kuraklık tarihi bize neler anlatıyor?
“Osmanlı döneminde kuraklıktan doğan kıtlığa “kaht-ü galâ”; kıtlığın mağdur ettiklerine “kahtzedegân” denirdi.”
“Kuraklığın en önemli nedeni ise yağmursuzluk yani “kıllet-i bârân” idi. Bunun giderilmesi için veya daha yağmur mevsimi gelmeden yeterli miktarda yağmur yağması için sık sık yağmur duasına yani “istiskâ”ya çıkılırdı. Hatta bu dualara padişahlar ve Şeyhülislamlar da öncülük ederlerdi.”
“ABD Cornell Üniversitesi’nde arkeolog ve endrokronolojist Peter Ian Kuniholm Anadolu’daki ağaçlarımızın yaş halkalarına bakarak ve arşiv bilgilerimizi kullanarak 1564-1612 yılları arasında 19 kıtlık, açlık dönemi saptamıştı. Yine arşiv belgelerinden öğrendiğimize göre 1676, 1679, 1696, 1715, 1725, 1746, 1757, 1797, 1815, 1887 yıllarında Akdeniz Bölgesi’nde yedi kez, Karadeniz Bölgesi’nde beş kez, en az iki yıl süren kuraklıklar yaşanmış. Orta ve Doğu Anadoludaki 1844-1846, 1879-1881 kuraklıkları ile Trablusgarp Vilayeti’ndeki 1887, 1892-1893, 1905-906 ve 1907-1910’daki kuraklık dalgaları Osmanlı devletini ve halklarını büyük sıkıntılara sokarken Cumhuriyet Türkiye’si de bu durumdan azade kalmamıştı.”
“1591-1611 arasında Amasya-Tokat çevresi başta olmak üzere, Halep, Maraş Urfa çevreleriyle, Malatya ve Erzurum’a kadarki bölgeyi, yani neredeyse Anadolu’nun yarısını kasıp kavuran Celali İsyanları’nın nedenleri arasında da kuraklık vardı. Bilindiği kadarıyla 1591-1596 yılı arasında aşırı soğuklar nedeniyle yağışlar azalmış ve etkili bir kuraklık başlamıştı. İstanbul’da 1595 kışında fırtınalar nedeniyle şehre zahire taşıyan gemiler ulaşamadığından büyük ekmek kıtlığı yaşanmıştı. 1596 yazında yine İstanbul ve çevresindeki kuraklık sebebiyle, sular çekilmiş ve çeşmeler kurumuş. Bundan dolayı yiyecek sıkıntısı çekilmeye başlanmış ve durumu fırsat bilen karaborsacılar (mutekîrler) zahire ve her türlü yiyecek maddesini saklayarak fazla fiyatla satmaya başlamışlar ve kıtlığın etkisinin daha da şiddetli hissedilmesine neden olmuşlardı.”
“Anadolu coğrafyasında kayıtlara geçmiş önemli bir kuraklık dalgası 1839 senesinde ilk belirtilerini göstermiş, 1844 yılında şiddetlenmeye başlamış, nihayet kış aylarında dahi yağışların azlığı yüzünden 1845/1846 senesinde özellikle İstanbul, Kastamonu, Sivas, Diyarbakır, Bursa, Adana, Konya ve Ankara’da yağışın azlığı nedeniyle tarım alanlarından hububat elde edilememişti.”
Alıntı:Ayşe Hür, Anadolu’nun kuraklık tarihi: “Kaht-ü galâ, kahtzedegân, kıllet-i bârân, istiskâ
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.