Çevreye hiç zarar vermeden inşa edilebilecek jeotermal sistemler, günümüzde Aydın ili için başlı başına bir sorun haline gelmiştir. Bu sorun, mevcut jeotermal rezervler -ki 1500-2500 megavat arasında olduğu iddia edilmektedir- potansiyel ötesi bir gerçek çevre sorunu olarak karşımızda durmaktadır.
Özellikle bazı imtiyaz sahibi jeotermal şirketlerin yarattığı durum ve ortada duran ve sürmekte olan gerçekler, halkın tedirginliğini artırmaktadır.
Dünkü yazımızda jeotermal enerji santrallerinin çevre duyarlılığı dikkate alınmadan inşa edildiğini yazdık. Özellikle flash tipi santrallerin birer REZERV TÜKETİCİ sistemler olduğunu, çevre kirliliği konusuna daha yatkın olduklarını ifade etmemiz gerekir.
Ancak bu sakıncaların yerel koşullar dikkate alınarak uygun planlama ve tasarımla giderilmesi olasıdır.
KARAHAYIT'TAN DERS ALINMALI
Bu konuda en iyi örnek Pamukkale yakınlarında bulunan Karahayıt Kaplıcaları gösterilebilir. Geçmişte herkesin bir kuyu açarak kendi sorunlarını çözme eğilimini sürdürdüğü bu bölgede, kızıl travertenleri yaratan kaplıca suları yok olmuş, turizm açısından çok önemli olan bu bölge büyük sorunlarla baş başa kalmıştır. (41)
Rezervlerin tükenmesi öncelikle jeotermal yatırımcıların aleyhinedir. Sanılmasın ki milyonlarca yılda biriken bu rezerv yüzlerce yıl tüketilse de bitmeyecek. Şu anda flash sistem ile bınary sistem santral inşa etmiş ve etmekte olan jeotermal şirketlerin kavgasının nedeni budur.
GÜRÜLTÜ:
Jeotermal santrallerin önemli ve dikkate alınmayan etkilerinden birisi “gürültü” sorunudur. Kuyularda çalışılırken gürültü 120 dB’i aşabilir. Bu gürültü düzeyi, susturucu olarak adlandırılan atmosferik seperatörlerle 85 dB’e indirilebilir. Kuru buhar kuyularında ise gürültünün azaltılması çok daha zordur. (42)
Santralde jeneratör ve sahada kuyu gürültülerinin bir araya gelmesi bu açıdan toplumsal bir rahatsızlık durumundadır. Bazı santraller-Pamukören İmamköy ve Yılmazköy‘de olduğu gibi yerleşim sahasının içindedir. Hatta santrallerin ihata duvarı ile konutların bahçe duvarı neredeyse de duvara inmiş durumdadır.
MTA tarafından etütleri yapılmasına rağmen,bazı şirketlerin debi, basınç ve kuyu ağzı kabuklaşmalar bahanesi ile sondaj kuyularını haftalarca, aylarca açık bırakmaları, akışkanların çevre kirliliği yaratması yanında yüksek oranda ses kirliliği de yaratmaktadır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.