Osmanlı devleti ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik sisteme sahipti. Devleti mali açıdan ayakta tutmanın yollarından birisi tarımsal geliri düzenli bir şekilde sürdürmek ve tarımdan elde edilen kazancı vergilendirmekti.
Şer’i vergiler
Öşür vergisi:
Bunların içerisinde en uzun dönemlerde ve kurumsal olarak yerleşmiş olan vergi türü öncelikle öşür’dür. Türklerin İslamiyeti kabulü ve devletinin vergi sistemine dâhil olması ile hayatlarına giren öşür ileride göreceğimiz gibi Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar yaklaşık 800 yıl üretimerinin bir parçası olmuştur.
Âşar, şer’i kaynaklı vergilere denildiği gibi, Osmanlı döneminde örfi vergilere de ad olmuştur. Örfi kanunlar, dini kaynaklı kanun ve hükümlerle çatışmayan, nizam-ı âlem için mevcut geleneklerden de yararlanılarak oluşturulmuş, sultanın siyasetini ve yasağını da içeren yasalardı. Osmanlılar ele geçirdikleri yerlerde daha önce var olan vergilendirme biçimlerinin, kendi vergi sistemlerine göre bazı düzenlemeler yaparak, devam etmesine izin vermişlerdir (46).
Öşür Osmanlı Devletinin en önemli gelir kaynağını oluşturmuştur. Öşür ya da âşar denilen ve tarım ürünlerinin bir kısmının devlete aktarılmasını sağlayan yükümlülük, genellikle dini kaynaklı bir vergi olarak kabul edilir. Âşar kelime anlamından anlaşılacağı üzere, mahsullerin onda biri olarak alınması gereken bir vergidir. Ancak alınan vergi miktarı zaman içerisinde ve değişik yerlerde farklı olmuştur. (47).
Ayni, nakdi ve maktu olarak tahıl ürünlerinden, meyve ağaçları ve otlaklardan alınmaktadır. Üçte bir ve yirmide bir oranlarında ürün çeşitleri, toprak verimi ve bölgesel şartlara göre tahsil edilmektedir. Osmanlı devletinde Aşar İslam’daki uygulamadan farklı olarak gayrimüslimlerden de alınmaktaydı. Ancak Osmanlı kanunlarına göre yükümlünün dininin aşarın oranının belirlenmesinde rolü olduğu yerler bulunmaktadır (48).
Osmanlı döneminde tarım kesiminin paralı ekonomiye geçmediği aşamada verginin aynî olarak ödenmesi, o dönemin şartları içinde bulunmuş bir çözümdür. Çünkü ulaştırma imkânlarının çok sınırlı olduğu İmparatorluk döneminde, “dirlik” sistemi içinde böyle bir uygulama geliştirilmiştir (49).
Zaman içerisinde âşar kapsamına giren vergilerin çeşidi çok artmıştır. Dinî kaynaklı âşar Osmanlı Türkiye’sinde ancak özel mülkler üzerinden alınmaktaydı. Bu verginin oranı onda bir ile yirmide bir arasında değişmekteydi. Osmanlı Devleti genelinde özel mülkiyet altındaki topraklar çok azdı. Toprakların önemli bir kısmı devletin mülkiyetinde bulunmaktaydı. Devlet, mülkiyetindeki toprakların kullanım hakkını halkına veriyor ve bunun mukabilinde onlardan vergi alıyordu. Bu vergi içerisinde toprakların kira ücretlerinin de bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu vergi, zeamet, tımar, mukataa ve vakıf arazilerinde onda birden, ürünün yarısına kadar çıkabiliyordu ve verginin tahsilini kanunlara göre tımar sahipleri veya devletin ilgili memurları yapıyordu (50).
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.