Takip Et

TARIM ARAZİLERİNİN MEVCUT DURUMU

Kalkınma bakanlığı verilerine göre “Dünya yüzeyinin yaklaşık 13 milyar hektarı karalarla kaplı olup, bunun yüzde 37’sine tekabül eden yaklaşık 5 milyar hektarını tarım arazileri oluşturmaktadır. Söz konusu tarım arazisi varlığının kullanım şekline göre dağılımına bakıldığında; yaklaşık 1,5 milyar hektar alanda tarla bitkileri yetiştiriciliğinin yapıldığı, yine 1,5 milyar hektarda çok yıllık bitkilerin dikili bulunduğu görülmektedir. Geriye kalan 2 milyar hektar alan ise çayır ve mera şeklinde değerlendirilmektedir.”

Gıda ve tarımsal üretim alanı olan tarım arazileri pek çok tehlike ile karşı karşıyadır. Bu tehlikelerin ana kaynağı insandır. İnsan eliyle araziler parçalanmakta, tarım dışı amaçlarla kullanılmakta, bir daha üretim yapılmamak üzere iğfal edilmektedir.

Bir karşılaştırma yapacak olursak Osmanlı Devleti’nin tarım topraklarını-daha sade bir mevzuat ile –daha etkili korumaktaydı. Tarım ve üretimle ilgili mevzuat ve arşiv kayıtları bu görüşümüzü desteklemektedir. Cumhuriyet hükümetleri –Atatürk dönemi hariç olmak üzere- mevzuatın artmasına rağmen tarım topraklarının korunması “sözde” kalmış; özellikle son 35 yılda diğer sektörlerin işgaline ve hizmetine sunulmuştur.

Bu alanda DTCF mensubu Sayın Rüya Bayar’ın “Arazi Kullanımı Açısından Türkiye’de Tarım Alanlarının Değişimi” adlı çalışması bu alanda veriler bu bilgiler sunmaktadır.

Sayın Bayar,” Cumhuriyetin ilk yıllarında da, tarımsal üretimin arttırılması için çeşitli önlemler alınmış ve yasal düzenlemelere gidilmiştir. Ancak, tarımsal üretim yapısında köklü değişiklikler olmamıştır (Kepenek, 2016:44).

1960’larda traktörün tarım alanlarına girmesi ve izleyen yıllarda kullanımının artmasına bağlı olarak tarım alanlarında bir genişleme dikkati çekmiş, özellikle 1980’lerde kullanılan yeni teknolojiler, sulama ve gübreleme imkanlarının geliştirilmesi (Bayar, 2004:45)

Tarım alanlarının kendi içerisinde dönüşümüne neden olurken aynı zamanda tarım dışı alanların tarım alanlarına geçmesini de sağlamış ve toplam tarım alanlarının yüz ölçümü içerisindeki oranı %36’lara erişmiştir 1980’lerden sonra ise bu oran tekrar düşmeye başlamıştır. Bu düşüşte 1950’den sonra artan ve kırdan kente yönelik göçlerin şekillendirdiği hızlı kentleşmenin etkileri de göz ardı edilemez. Günümüzde de devam eden şehirleşme başlangıçta daha çok sanayi faaliyetlerinin geliştiği İstanbul, İzmir, Ankara, Adana gibi geleneksel merkezlere yönelik olan göçlerle gerçekleşmekle birlikte, bugün farklı nedenlerle daha geniş bir alana yayılmış görünmektedir.1990 sonrasında, Türkiye’nin değişik merkezlerinde yeni üniversitelerin kurulması da, kentleşmeye yeni bir boyut kazandıran önemli bir gelişme olmuş (Işık, 2005:58-59).

Son seksen beş yıllık dönem ele alındığında da; tarım alanlarının genel olarak azalma eğiliminde olduğunu söylemek mümkündür.

İl ölçeğinde değerlendirme yapıldığında özellikle Konya, Ankara ve Şanlıurfa illerindeki gibi Türkiye’nin alansal olarak büyük tarım alanları yıllara göre giderek azalırken (ki tarım alanı küçülen il sayısı 57’dir), uygulanan tarımsal politikalar ve verilen teşviklerle tarım alanların büyüdüğü il sayısı sadece 24’tür. Tarım alanlarındaki bu büyüme, alansal küçülme kadar etkili olmamış, 2007 yılından 2017 yılına gelindiğinde; tarım alanı pozitif değişim gösteren illerdeki artış miktarı 3.494 km2 iken, tarım alanı negatif değişim gösteren illerdeki düşüş miktarı bu değerin yaklaşık 3 katı olarak gerçekleşmiştir (18.517 km2 ). 2007 yılında Türkiye’de il başına düşen tarım alanı miktarı ortalama 3.000 km2 ’nin üzerindedir.

Konya başta olmak üzere (21.408 km2 ), Ankara (12.053 km2 ) ve Şanlıurfa (11.269 km2 ) bu ortalamanın hayli üzerinde bir değere sahiptir (Şekil 3). 2017 yılında ise il başına düşen tarım alanı miktarı ortalaması 2.887 km2 ’ye gerilemiş bir önceki dönemde tarım alanı büyüklüğü bakımından ilk sırada yer alan Konya’da tarım alanı %12, Ankara’da %2 ve Şanlıurfa’da %1.6 oranında azalmıştır. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.