Tanzimat ile beraber başlayan batılılaşma süreci her alanda olduğu gibi maliye konusunda da eskinin terke edilmesine yol açmıştır. Bunlardan divaniye ve örfi vergiler kaldırılarak daha adaletli olduğuna inanılan yeni vergiler ihdas edildi.
H.1256/ M.1840 yılından itibaren uygulanmaya başlayan ve bazı istisnalar haricinde ekonomik durumlarına göre herkesten alınan vergi-yi mahsusa Tanzimat idarecileri tarafından örfi vergiler yerine konulmuş olup, "An-cemaatin vergi", "Vergü-yi Mahsusa", "Vergü" ve "Komşuca alınan vergü" gibi adlar verilmiştir (221).
Vergüy-i Mahsusa temelde malî gücün ölçüsü olarak, halkın emlak, arazi ve hayvanı, ticaretle uğraşıyorsa geliri esas almakta idi. Bu vergi ile beraber beyana dayanmamakla birlikte tahrire göre alınan bir gelir vergisi sistemine geçilmiştir. Gelir durumu ve maddi varlıkları vergi ödemeye müsait olan her hane Vergü-yi Mahsusa adı verilen vergiyi vermektedir.
Temettüat defterleri kayıtlarda, “Sene-yi sabıkta vergü-yi mahsusadan bir senede vermiş olduğu” şeklinde geçen bu vergi, muaf tutulanlar hariç hemen her haneden alınmıştır. Her hanenin ne kadar özel vergi verdiği bu bölümde yazılmıştır. Ancak bu verginin neye göre, hangi kıstaslar göz önüne alınarak, hanede yaşayan insanların sayısına, kazançlarına, mesleklerine, ya da mal varlıklarına göre mi alındığı konusunda net bir açıklık bulunmamaktadır.Vergüy-i Mahsusa’yı gelir durumu ve maddi varlıkları vergi ödemeye müsait olan her hane vermektedir dersek çok da yanlış olmayacaktır.
Ancak çıkarılan oranların bir birini teyit etmemesi de aklımıza, acaba bu vergilerde bir keyfiyet mi söz konusu olduğu sorusunu getirmektedir.
Bu verginin miktarı liva ölçeğinde belirlenirdi. Bu miktar livaya bağlı kazalar arasında paylaştırılırdı. Sonra kazanın müdür ve meclis azaları, nüfusun etnik özelliğine göre imam, papaz ve kocabaşı gibi kişilerin katıldığı toplantıda kasaba ve köylere düşen miktar tespit edilir en sonunda da köy ve mahalle düzeyinde kişilerin ödeme güçlerine göre paylaştırılırdı. Verginin tahsili 1845'e kadar "Ruz-ı Hızır" ve "Ruz-ı Kasım" olarak iki taksitte yapılıyordu (222).
Bu vergi de halkın sahip olduğu emlâk, arazi, hayvan ve icra ettikleri ticaret dikkate alınarak toplam kazançları üzerinden adaletli bir vergi alınması amaçlanmıştır. Vergi-yi Mahsûsa, 1860 yılına kadar devam etmiştir önce kazalar arasında, ardından kasaba ve köyler arasında, son olarak vergi mükellefleri arasında mali ödeme güçlüklerine göre paylaştırılmaktaydı. Ayrıca“Vergü-yi mahsusa” olarak da adlandırılan ve dikey eşitliği sağlayabilme özelliği gösteren genel bir vergi niteliği taşımaktadır (223).
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.