1963 yılında hazırlanan “Beş Yıllık Kalkınma Planları”nda gözetilen en önemli amaçların başında istihdam sorunu gelmektedir.
1. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda bu amaç şu paragrafla ifade edilmektedir:
“Geçmişteki hızlı nüfus artışı İle tarım ve tarım dışı sektörlerde yaratılan iş hacminin doğurduğu istihdam arasındaki dengesizlik, tarımda hızla artan bir gizli işsizlik problemi yaratmıştır. Bunun baskısı ile maydana gelen hızlı şehirleşme ise tarım dışı sektörlerde bir açık işsizliğin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Türkiye'de yüksek bir kalkınma hızını zorunlu kılan başlıca sebeplerden biri de budur. Bugün tarımdaki en yüksek çalışma mevsiminde bile 1 milyon olarak beliren gizli işsizlere ilâve olarak 15 yıl içinde çeşitli sektörlerde 7,5 milyon insana iş imkânı yaratmak gerekecektir, iç ve dış kaynaklarımız bakımından oldukça yüksek bir gelişme hızı sayılabilecek yüzde 7'lik bir kalkınmanın, yatırım ve üretim hedeflerinin gerçekleşmesi ile yaratılacak iş imkânları, özel tedbirler alınmadıkça istihdam meselemizi bütünüyle çözemeyecektir. Çünkü, plânlı dönemdeki yatırım ve üretim hedeflerinin yaratacağı toplam ilâve istihdam 6,8 milyondur.”
İlk üç beş yıllık kalkınma planında 15 yıllık hedef belirlenirken tarım -sanayi dengesi öne çıkarılmıştır.
“On beş yıllık hedeflerimiz tarım ve sanayi arasında dengeli bir gelişme esasına dayanmaktadır. Türkiye'nin uzun süreli gelişmesi daha çok sanayileşme yönünde olacaktır. Ancak sanayi sektörünün gelişebilmesi için tarımda, belirli ve ileri hedeflere ulaşılması da gerekmektedir. Tarıma yapılacak yatırımlar tarımsal gelirin 1975 e kadar bir misli artmasını temin edecektir.” Kalkınma planları amaçları arasında gelir adaletinin sağlanması lke edinilirken tarım kesiminin milli gelirden aldığı pay da söz konusu edilmektedir:
EŞİTSİZ DAĞILIM
“Tarım kesiminin kendi içindeki gelir dağılımı öteki iki gelir grupu içindeki dağılımından çok daha eşitsizdir. Bu duruma tarım kesimi gelirinin tek çeşit olmayıp emek ve rant gelirlerinden meydana gelmesi sebep olmaktadır. 1952 yılından beri toprak mülkiyeti dağılımında büyük değişiklikler olmadığı farzedilerek yapılan araştırmalar tarım kesimindeki gelir dağılımının bu kesimde çalışanların yüzde doksanının tarım gelirinin yüzde 48 ini ve geri kalan yüksek gelirli yüzde 10 un ise gelirin yüzde 52 sini aldığı sonucunu vermektedir. Bu oranlar, işçi ve memurların kendi aralarındaki gelir dağılımından çok daha eşitsiz bir dağılımı göstermektedir.
Tarım kesiminde toprak sahipleri, genel olarak yüksek gelir gruplarında, ortakçılarla tarım işçileri de düşük gelir gruplarında yer almaktadır. Yüksek gelir gruplarının elde ettikleri gelir daha çok rant geliridir. Yüksek tarım geliri sınıflarından düşük tarım geliri sınıflarına geçildikçe, rant geliri yerini emek gelirine bırakmaktadır. Bu bakımdan değişik gelir çeşitlerini içine alan tarım gelirlerinin dağılımındaki eğilimlerinin tarımsal gelirin adam başına Gayrisafi Millî Hasıla dağılımı içinde gösterdiği ortalama eğilime tamamen uygun olduğu söylenemez.
Sonuç olarak, gerek tarımda, gerekse öbür sektörlerdeki memur ve işçilerin 1950 fiyatlarıyla kişisel vergiler çıktıktan sonra elde ettikleri gelirlere bakılırsa hayat standartlarının genel ortalama hayat standardından daha yavaş yükseldiği, dolayısiyle bu grubun gelir dağılımındaki adam başına payının 1950 - 1960 dönemi içinde sürekli olarak düştüğü anlaşılmaktadır.”
Kaynak: DPT
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.