Takip Et
  • 31 Ocak 2019, Perşembe

Akşam oldu hüzünlendim ben yine

Eminim, hemen hemen hepiniz gün batımına doğru ya da mevsim kışa dönerken bazen belli belirsiz bazen ise daha şiddetli bir hüzün hali yaşamışsınızdır. Bu hüzün halinin gün ya da mevsime bağlı oluşmasını en açık şekilde birçok sanat eserinde görmek mümkün. Yazının başlığındaki şarkıda olduğu gibi. Örnekleri başka dillerde de görmek mümkündür, “Autumn leaves”, Vivaldi'nin dört mevsimi vs. Biraz kişisel deneyimlerinizi gözden geçirdiğinizde örnekleri epeyce çoğaltabilirsiniz. Böyle bir “akşam üstü hüznünün” bende de olduğunu üç yıl kadar önce şöyle fark ettim: Geçirdiğim bir iç hastalık sorunu yüzünden Haziran 2016'da bir hafta kadar hastahanede yatmak zorunda kaldım. Tam da ramazan aynıydı. İlaç, yemek, uyku zamanlarının hastane tarafından belirlendiği bu süre boyunca, diğer bazı hastalar oruç tuttuğundan ben de onlarla birlikte yemek yemek için iftar saatinden 30-45 dk. öncesinden başlayarak hastahane bahçesinde yürüyüş yapıyordum. Arkadaşlar da bana katılıyorlardı. Gündüz vakti hep beraber eğlenip zaman geçirirken, yürüyüş sırasında aramızda huzursuzluklar baş gösteriyor bazıları içlerine kapanırken bazıları daha agresif hale dönüşüyorlardı. İlk birkaç gün bu durumu oruç tutmanın getirdiği bir etki olarak düşündüm. Ancak oruç tutmayan insanlar ve ben de benzer tepkileri gösteriyorduk. Kısmen iyileşerek hastahaneden ayrıldım. Fakat kasım ayında rahatsızlığım tekrar etti. Yine akşamüzeri yürüyüşlerine devam ettim, diğer hasta arkadaşlarla birlikte. Bu kez ramazan ayı olmamasına rağmen davranış değişilikleri yine gün batımından 30-45 dk kadar önce başlayıp gece olduğunda yine ortadan kayboluyordu. Ben dahil herkeste bir huzursuzluk hali söz konusuydu. Günümüzün moda rahatsızlığı olan depresyonun gün saatleri ile bir ilişkisi olabilir mi diye internet hazretlerine “sunset depression” yazdım, hastahanede insanın vakti bol oluyor. Gelen sonuçlar çok ilginçti. Böyle bir sendrom daha önce birçok hastahanede fark edilip klinik raporlar hazırlanmıştı. Adına “sundowning syndrome” deniyormuş.

Bu sendromu gösteren hastalar, genellikle 60 yaş üstü olan veya Alzheimer ya da bunaklık teşhisi konulan kişilerdi. Belirtileri (semptomları) ise geç öğlenden sonra ya da akşam üzerine doğru ani haliyet-i ruhiye (duygu durumu) değişiklikleriymiş. Aniden içlerine kapanıyorlar ya da agresif/depresif davranış gösteriyorlarmış. Üstelik ABD, Brezilya, Almanya, Japonya gibi ülkelerin hepsinden benzer raporlar gelmiş. Doktorlar, bu durumu hasta bakıcı değişim saatlerine, yemek alışkanlıklarına, ilaç alma saatlerine ve benzeri zaman kriterlerine bağlamaya çalışsalar da bunların saatlerini değiştirdikleri halde semptomlarda hiçbir değişiklik olmamış. Sistematik araştırmalarının sonucunda şu bir kaç durumu (istatistiksel hatalar içerisinde) tespit etmişler: 1) Mevsime bağlı olarak semptomların ortaya çıkış saatleri değişiyor. 2) Hasta gündüz çok fazla ışığa maruz kalırsa belirtiler ağırlaşıyor. 3) Yanlarında aileleri bulunduğu durumlarda ya da evlerinde bulunduklarında semptomlar azalıyor. Hastalığı biyolojik saat ile ilişkilendirmeye çalışanlar da olmuş. Bunlarla ilgili bir kaç bilimsel çalışmayı yazının sonunda linkleri ile birlikte bulabilirsiniz.

Yukarıda yazdığım hastalık derecesine varan duygu durum değişiklikleri olsa da ve ne Alzheimer ne de Bunaklık durumunda olmadığıma göre bendeki bu huzursuzluğun sebebini araştırmak merakıma mucip oldu. Bu arada güzel sanatlar mektebinde “sanatta fizik” ve bir Tıp üniversitesinde biyofizik dersleri anlatıyordum. Güzel sanatlarda anlattığım derslere çalışırken “Gestalt” ilkeleri denilen ve insanın algısının nasıl sınıflandırılabileceğine dair çok ilginç şeyler öğrendim. Algıda seçicilik, görme ergonomisi ve grafik tasarım ile ilgili bilimsel çalışmaları uzun uzadıya inceleyip konusunda yetkin insanlarla tartışma fırsatı buldum. Hatta “Gestalt psikolojisi” diye bir şeyin olduğunu öğrendim. Bu arada Tıbbi bilimlerle uğraşan hocalarımdan “gözün görme fizyolojisi” üzerine birçok bilgi edindim. Göz hücreleri nasıl organize olurlar, neyi daha kolay algılarız, hangi renklere daha duyarlıyız falan derken işler iyice karıştı. Merak etmeyin hepsini kısaca anlatacağım, kaynaklarını vereceğim.

Önce dünyaya açılan en etkin organımız göz hakkında biraz bilgi vereyim: diğer detaylarını pas geçerek şunu söylemek mümkün; gözümüzde biri ışığın renklerine ve şiddetine, biri de yalnızca ışığın varlığına ya da yokluğuna duyarlı iki tür hücre var. Işık dediğimizin (elektromanyetik) bir dalgadır. Dalgaların iki özelliği olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor ve bunu örnekleyelim. Bir deniz dalgası hayal edelim. Bu dalganın tepelerinin ne kadar yüksek olduğu o dalganın şiddetini belirtirken, iki dalga tepesi arasındaki uzaklık o dalganın “dalga boyunu” verir. Bu dalga ışık dalgası ise, dalga boyu hangi renk olduğunu söyler. Örneğin, iki dalga tepesi arasındaki uzaklık 10 metre olsun. Bu dalga boyuna “kırmızı” dersek (ki çok çok daha küçüktür), kırmızı rengin ne kadar açık ya da koyu olacağını ışığın şiddeti belirler. İşte, bir nesneyi “kırmızı” gördüğümüzde aslında göz hücrelerimizden renkli görenlerinden biri bu 10 metre dalga boyundadır ve büyüklüğü üçtür derken, varlık-yokluk hücresi “evet bir ışık var ve şiddeti beştir” der. Bu durumda, beyne giden sinyal ise “gelen ışık kırmızıdır ve şiddeti 3 ila 5 arasınadır” olur. Her iki hücre grubu birlikte ve aynı anda çalışır ama ışığın rengine ve şiddetine farklı şekilde duyarlılık gösterirler. Renk görebilen göz hücrelerimiz, ki konik hücre adını alırlar, üç ayrı renge ayarlıdır: Kırmızı, yeşil ve mavi. Varlık-yokluk hücrelerimiz ise çubuk hücrelerdir ve bir kısmı ışık var olduğunda çalışırken diğerleri ışık yok iken çalışır. Renkli hücreler toplamda sarı ışıkta en iyi görürler, çubuk hücreler ise yeşil ışıkta. Renkli hücreler gündüz gözü daha iyi çalışırken var-yok hücreleri gece daha iyidirler.

Of aamaan sıkıldım diyorsanız hemen başka bir sosyal medya gönderisine geçin, zira daha astronomi, elektromanyetik teori, kuantum mekaniği ve evrimsel biyoloji anlatacağım.

Gözle ilgili kısa özet şu olurdu: Gözümüzdeki konik hücreler üç ana renkte duyarlı evrimleşmişler. Çubuklar ise sadece ışığın şiddetine duyarlıdırlar. Renkli göz hücrelerine göre çok daha fazla olmak üzere. Gün doğumundan gün doğumuna bu hücreler farklı zamanlarda etkin oluyorlar. Ve şimdiden söyleyeyim, bu farklı zamanlarda etkin olmaları “akşam oldu hüzünlendim ben yine” ya da “Eylül'de gel” duygu durumuna yol açıyor.

Şu herkesçe bilinen bilgileri tekrar etmek gerekir: Güneş batarken gökyüzü kırmızıya döner, kuzey yarım kürede yazları günler uzun olur, sonbaharda ve ilk baharda gündüz uzunluğu geceye eşit olur. Dikkat ederseniz bunlar konumunuza bağlıdır. Örneğin, ekvatorda iseniz her mevsim gündüz yaklaşık 12 saattir. Bizim gibi coğrafyalarda dört mevsim yaşanırken iyice kuzeyde güneş kışın hiç doğmaz yazın ise hiç batmaz. Bunun sebebini astronomiden biliyoruz. Dünya güneş etrafında döndüğü düzleme göre 23.5 derece eğiktir, bu yaz ve kış ayları olmasını belirler. Bununla birlikte yuvarlak bir yörüngede dönmeyen dünyamız güneşe bazen yaklaşır bazen uzaklaşır. Bu iki olaya bağlı olarak bize güneşten gelen ışınların şiddeti değişir. En önemli şiddet belirleyici dünyanın eğikliği olsa da uzaklık yakınlık da epeyce etkindir. Kolaylık olsun diye önce yıl boyunca ışığın şiddetinin yalnızca güneşe olan uzaklığımız ile belirlendiği ekvatoru ele alalım. Bir yumurta (elips) düşünelim üst yarısına yakın olan yere güneşi yerleştirelim. Bu durumda bir kez çok uzakta bir kez çok yakında iki kez de az uzakta oluruz. Kuzey'e gittikçe iki kez çok az yakın olduğumuz ya ilk ya da sonbahardır. En uzak olduğumuz ya da en yakın olduğumuz dünyanın eğiklik açısına bağlı olarak ya yaz ya da kış olur. Kısacası, bize ulaşan ışık hem gün hem de yıl içerisinde epeyce değişmektedir ve bu bulunduğumuz konuma bağlıdır. Şunu da belirtmek gerekir ki; güneş de her daim aynı şiddette ışık üretmiyor. Kendine ait 11 yıllık bir döngüsü var ve belirli periyodlarla ışınım şiddeti değişiyor. Ana çalışmamda bununla birlikte diğer detayları inceliyorum ve açıklıyorum.

Şimdi bir tık daha ileriye gideceğim ve kuantum mekaniğinin akşamüzeri depresyonu üzerindeki etkilerini kısaca tartışacağım. İlk önce kuantum fiziğinin bulunmasına yol açan bir kavramdan, kara cisim ışımasından söz edeceğim. Zira, Max-Planck bu keşfi ile gerçekten ışığın sadece bir dalga değil aynı zamanda bir parçacık olacağını göstererek doğa anlayışımızda bir çığır açtı. Burada tabii ki taa Aristo'dan başlayarak, Newton, Huygens, Fraunhofer ve Maxwell'i de anmak gerekir. Hepsinin katkılarını bu yazıda özetlemek bile mümkün değil ve ayrıca kanımca gereksiz.

Güneş ışınlarının yağmurda kırılması sonucunda gökkuşağı oluşturduğunu hepimiz biliriz. Yani aslında güneşten çıkan ışık bir çok renkten oluşmaktadır. Sarı-lacivert, mor-kırmızı vesaire ama siyah-beyaz hiç değildir. Zira, hepsinin birleşimi beyaz, yokluğu ise siyahtır. Peki acaba her renk güneşten aynı şiddette mi çıkar ? Hayır, ışığın şiddeti en fazla bizim görünür bölge dediğimiz renkli bölgede bir kısmı kızıl ötesi (Infrared) bir kısmı ise mor ötesi (Ultra-violet) dalga boylarında yayınlanır. İşte Planck ışık kaynağının sıcaklığı ile yayınlanan dalgaboyunun şiddeti arasındaki ilişkiyi kurarken ışık dalgalarının aynı zamanda parçacık olması gerektiğini keşfederek kuantum fiziğinin temeli atmıştır. Bunun konuyla ne ilgisi var açıklayayım. Çok ilginçtir gözlerimizdeki hücreler de güneşin yaydığı ışınların şiddetine bağlı olarak farklı renklere farklı duyarlılıklar göstermektedir. Örneğin kırmızımsı ışınların şiddeti nispeten daha azdır ve gözlerimiz bir kaç milyon yıl önce yalnızca yeşil ve mavi görürken daha sonra mutasyon sonucu kırmızıyı da görmeye başlayarak bu dalga boyunda da bilgi toplamaya başlamıştır. Aslına bakarsanız, kırmızıyı çekici kılan da budur, özellikle gün ışığı (sarı ışık) altında ışınım şiddeti az olan bu renk göz hücrelerimiz tarafından daha özenle işlenmek zorundadır. Oysa gece ışığı (ay ışığı, beyaz ışık da diyebiliriz) altında mavi renge karşı hücrelerimiz daha duyarlıdır. Kısa mesaj, gündüz dikkat çekmek istiyorsanız kırmızı, gece dikkat çekmek istiyorsanız mavi-lacivert giyin, göz hücrelerimiz öyle diyor. Diğer renkleri başka zaman anlatırım.

Çok kısaca ve kabaca da olsa artık şarkımıza geri dönebilecek bilgi kırıntılarına sahibiz artık:

1) Güneş ışığı gün ve yıl zamanına göre şiddet ve rengini değiştiriyor.

2) Gözlerimiz değişik renklere karşı farklı duyarlılıklara sahip

3) Yine güneş farklı renklerde farklı şiddetlerde ışınım yapıyor.

4) Çoğumuz akşamüzeri veya kış dönümlerinde hüzünleniyoruz, ileri derecede hüzünlenenler depresif, agresif, resesif duygu durum değişiklikleri gösteriyor.

Bütün bunları bir araya koyunca geriye bir tek matematiksel hesap yapmak ve eldeki klinik verileri incelemek kalıyor. Ben de son 2-3 yıldır bunun üzerinde çalışıyordum, önce göz fizyolojisini anlamaya çalıştım zira en bilmediğim konu buydu. Sonra oturup binlerce yıldır bilinen gün ve yıl dönümü hesaplarını konuma bağlı olarak bilgisayar programına döktüm. Günün saatine bağlı olarak güneşten hangi renkte hangi şiddette ışınım yapıldığını hesapladım. Klinik verileri kendi bulgularımla karşılaştırdım.

Öyle gözüküyor ki; gözlerimiz günün belirli bir saatinden sonra ışık altında görme hücrelerinden karanlıkta görme hücrelerine geçiş yapıyor. Fakat konuma ve yılın gününe bağlı olarak belirli bir zaman aralığında görme duyumuz çok çok zayıflıyor ve etrafımızı yeterince iyi algılayamıyoruz. Bu algı azalması değerlendirme yapmamızı zayıflatıyor ve belirsiz bir durumda olduğumuzu düşünmemize yol açıyor. Sonuç olarak bir kaygı yaşıyoruz, doğru-düzgün görememekten ötürü. Alzheimer ve bunaklık hastalığı olanlarda bunun üzerine birde kendilerini konumlandıramama da eklenince duygu durum değişimleri maksimum seviyeye çıkıyor. Bizim gibi normal insanlarda ise sadece bir iç huzursuzluğu olarak kalıyor ve gece hücrelerimiz tam verimle görmeye başladığında kaygı duygumuz ortadan kayboluyor. Klinik datalardan da görebileceğiniz üzere örneğin kış vaktinde Newmexico'daki hastalar saat 18 gibi huzursuzlanırken, Seatle'daki hastalar saat 15:30 civarında huzursuzlanmaya başlıyorlar. Bu saatler yıl içerisinde değişim gösteriyor ve kuramımla tam bir uyum içinde. Birçok başka klinik veri benzer uyumları gösterdiğinden, en azından elimde çalışan bir mekanizma olduğunu söyleyebilirim.

Bu sonuçları biraz daha ileri götürdüğümde, depresyon/kaygı bozukluğu ve intihar, alkolizm bağıntıları da göz önünde bulundurulduğunda bir çok yeni sonuca varmak mümkün. Örneğin, hem dünya sağlık örgütünün (WHO) hem de Avrupa Birliğinin intihar verilerini incelediğimde şunu çok net olarak görmek mümkün: Ekvator'dan kuzeye gittikçe intihar oranları ve alkol bağımlılığı kayda değer şekilde artıyor. Örneğin İtalya, Almanya ve Finlandiya karşılaştırıldığında gelir-eğitim düzeyleri birbirlerinden çok farklı olmamasına rağmen intihar oranlarında nerdeyse aralarında 3 kat kadar bir fark bulunuyor. Benzer durum alkol tüketimi içinde geçerli. Tabii buradan çok büyük genellemelere gitmek kesinlikle doğru olmaz, zira bu iki hastalıklı durumu etkileyen onlarca başka sebep bulunmaktadır. Ancak, genel ortalamaya bakılınca diğer durum değişikliklerinin tüm enlemler için aşağı-yukarı aynı olduğunu düşünmek çok da yanlış olmaz. Dolayısı ile, konuma ve zamana bağlı depresif davranışların sıklık oranları gayet sistematik olarak açıklanabilmekte. Yapılması gereken bir çok deneysel ve kuramsal araştırma olduğunu biliyorum ve aslında beni de heyecanlandıran esasen bu.

Bu araştırmamın bir diğer güzel yanı, artık kendimce geliştirdiğim “zaman-ışık terapisi” sayesinde akşamüzeri ve kış dönümlerinde yaşadığım aşırı duygu durum değişikliklerini bir şekilde daha dingin ve huzurlu geçiriyorum. Bu tabii ki “akşam oldu hüzünlendim ben yine” şarkısını artık dinlemediğim anlamına gelmiyor ama artık en azından “hasret kaldım gözlerinin rengine” dizesine daha fazla konsantre oluyorum. “Gel mehtabım” lafını da atlamayalım lütfen. Bu arada göz rengi ve depresyon arasındaki ilişkiyi inceleyen abiler de olmuş. İlginç.

Daha da anlatılacak çok şey var konu ile ilgili ama epeyce uzun ve bütün detaylarını burada yazmam mümkün değil. Bilimsel makale kısmı pek yakında yayına gidecek oradan ayrıntılı olarak hesaplara bakabilirsiniz. Ayrıca, bir çok yerde de seminerler veriyorum, çalıştığım ajans tarihleri belirlediğinde buradan duyuracağım. Hoş, siz de seminer talebinde bulunabilirsiniz. İsterseniz Akyaka'ya gelebilir ya da bağlanarak ayrıntılı bilgi alabilirsiniz. Durduk yere akşam akşam hüzünlenmeyin, bol neşeli günler dilerim.

Sevgiler,

Afif Sıddıki

https://www.mayoclinic.org/…/expert…/sundowning/faq-20058511

https://sherpa.blog/sozluk/gestalt-ilkeleri-nedir

http://www.cvrl.org

http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/mod6.html

http://suncalc.net/#/37.5665,126.978,12/2018.03.12/19:17

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.