Genel seçimlere dört gün kala her kesim gibi tarım sektörü olarak siyasilerde beklentilerimizi bu kısa süreye sıkıştırmaya çalışacağız.
Türk Tarım sektörü diğer sektörlere nazaran daha fazla soruna sahiptir. Bunun da birinci nedeni tarım kesiminin örgütlenmede diğer kesimlere göre daha geç kalmış olması, tepkilerini yeterince kamuoyuna yansıtamaması, daha kaderci ve haline şükreden bir mizaç taşımasıdır. Bunun yanında fedakârlık yapmada diğer toplum kesimlerinde göre daha verici olmasıdır.
Bunun temellerini Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet tarihi siyasal hayatı içinde aramak yerinde olur. Osmanlı ekonomisinin büyük ölçüde torağa ve tarıma dayanması, vergi yükünü de üretici ve köylüye yüklemiştir. Diğer esnaf ve ticaret erbabının köylü ve çiftçiye göre daha şehirli ve okumuş olması tarım kesimini kendini ve hakkını savunamaz duruma düşürmüştür. Osmanlı’nın son dönemlerinde devlet eliyle kurulan birkaç tarımsal kurumun etkisi zaten “hiç “mertebesinde idi.
Cumhuriyet döneminin tarım kesimi açısından en talihsiz olayı II. Dünya Savaşıdır. Genç Cumhuriyet’imizin kurulması ile devlet öncelikle üç beyaz ın ( un, pamuklu bez, şeker) üretimini öne almış ve tarıma verdiği önemi göstermiştir. Ancak savaşın başlaması ile en kalabalık olan, en çok üreten kesim olan Türk çiftçisi, en çok ezilen kesim haline gelmiştir.
Her ne kadar 1943 yılından itibaren o dönemin CHP’si bazı tarımsal yatırımlara yönelmiş ise de köylü ve çiftçinin hafızasından savaş yıllarının kötü anılarını silememiştir.
1946’da kurulan Menderes’in DP’sinin çiftçi açısından tercih edilmesinin ana nedeni, lider Adnan Menderes’in bizzat tarımın içinden gelen bir siyasetçi olmasıdır. Politikanın doğası gereği Menderes önceliği çiftçiye ve tarım sektörüne verecekti. Doğru ekonomik kararlarla tarımın sanayi ve ticarete alt yapı olmasını, makro ekonomik yatırımların tarımla doğrudan ilişkili olması Türk tarımının CHP döneminde başlayan minik adımlı yatırımlarının şahlanmasına yol açtı.
Menderes döneminde yapılan HES’ler elektrik üretimi kadar sulama, yollar ve köprüler, ulaşım kadar tarım ürünlerinin pazara ulaşması ile doğrudan ilişkili idi.
Sonucunda da Menderes tarım kesiminden aldığı oyu diğer hiçbir kesimden o derece yüksek alamadı. Ve Türk çiftçisi de sonuna kadar Menderes’in peşinden ayrılmadı.
1963’te iktidara gelen Süleyman Demirel’in AP’si ise Menderes’in çizdiği yoldan siyasete devam ederek Türk çiftçisinin gönlünü almaya devam etti.%12’lere olaşan ve ortalaması % 9’larda gerçekleşen 1963-1969 aralığındaki AP iktidarının ekonomik başarılarının temelinde yatan ana neden tarımı ihmal etmemesi idi. Bu dönem tarımsal desteklemelerin en yüksek oranda çiftçinin eline ulaştığı dönemdir.
Neden tarım bakanı denince akla önce Bahri Dağdaş gelmektedir?
Tarım,” Temel Sorunları “ ile Türkiye için yaşamsal bir sektördür. Ülke nüfusunun % 35’lik bir bölümünün doğrudan tarım sektörü içinde bulunması yanında, bu sektörün genel ekonomiye tüm sorunlarına rağmen direkt olarak % 13-14’lük bir katkı yapabilmesi, hammaddesi tarımdan kaynaklanan sanayi( gıda, tekstil, un, bitkisel yağ, konserve, yem, vb.) ile birlikte değerlendirildiğinde bu katkının çok daha fazla olduğu açıktır. Bütün bu nedenler ve toplumun beslenme ile giyinmesinde,ihracata verdiği katkı, oynadığı çok önemli rol dikkate alındığında, tarımın ihmal edilmemesi gereken bir sektör olduğu daha net anlaşılır.
Bunu bizim anlamamız yeterli değildir ve fazla bir anlam ifade etmemektedir. Anlaması gereken öncelikle siyasetçilerdir. Türk siyasetçisi de ne zaman tarıma merhum Menderes ve Demirel’in gözüyle bakarsa o zaman siyasette kalıcı olur.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.