Aydın, tahıl dışı tarımın yaygınlığı ve yüksek verim gibi özellikler nedeniyle, bütünüyle tarıma dayalı Osmanlı ekonomisi içinde özel bir yere sahipti. Tarımsal üretimin en belirgin özelliği incir üretimi olan Aydın'da Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yer alan tüm incir ağaçlarının yarısından fazlası (3,5 milyonun üzerinde) bulunmaktaydı. 1913 yılı rakamlarına göre Aydın Sancağı’ndan 43.724 ton incir elde edilmiştir. İncir’in yanı sıra dışsatım ürünleri arasında pamuk ve üzüm’de başta gelmekteydi(150).
Son iki yüz yıldır savaşlarla boğuşan Osmanlı Devletinde savaşlardan en büyük zararı çiftçiler görmekteydi. Her savaş çıkışında fiyatlar hızla yükseliyor:.Her nedense çiftçinin elinden çıktıktan sonra. I. Dünya Savaşı başlamadan da olan yine Türk çiftçisine olmaktaydı. Her savaşta olduğu gibi bu savaş süresince de hükümet “mecnu(yasak) mallar” listesi yayınlamaktaydı. Bu listenin yayınlanması ise ihracatın durması anlamına gelmekteydi.
Özellikle 1900’lü yıllardan itibaren yerli Rum ve Ermeni esnaf ve tüccarların, batılı şirketlerin, komisyoncuların, tüccarların, İzmir Yemişçiler Çarşısı büyük esnafının, ihracatçıların el ele vererek incir üreticisi Türk köylüsünün cahilliğinden ve örgütsüz oluşundan yararlanarak oluşturdukları ticari ve ekonomik düzene karşı muhalif sesler yükselmeye başlamıştı.
Ahenk gazetesinin 28 Ağustos 1902 tarihli nüshasında yayınlanan ve Nazilli’den gönderildiği belirtilen yazıda yeni görüşün olgunlaşmaya başladığı görülmekteydi:
“…İncirlerimizin değer fiyatıyla satılması meselesine gelince bu pek ince ve ariz ve tetkik edilecek bir meseledir;çünkü bu cihetle hakkında söz söylemek bir fayda hasıl etmez,sermaye ister,rekabet ister.Evvela malımızı düşük fiyatla almak hevesinde bulunan birkaç alıcının ellerinden kurtarmak için kuvvetli bir rakip lazımdır.Böylece hayırhah bir zat çıkıp da veyahut şirket teşekkül edip de hem istifade-i zafiyetlerini gözetir hem de menafi-i umumiyeye hizmet ederse ol vakit mutalibin husul bulduğu görülür…Gönül ister ki pek kıymetli olan şu mübarek mahsul birkaç kişinin husulü amâl-i menfaat perestanesine alet olmasın.Arzu olunur ki memleketimize büyük bir servet bırakan,hazine-i celilemize o nispette menafilendiren yemişlerimiz değer fiyata satılsın ve o derece menafil hasıl olsun”(151).
Yazının özünden anlaşıldığı gibi incir tröstünün alt edilmesi, incir ticaretinin birkaç kişinin elinden kurtarılması halinde incirin gerçek değerini bulacağı ve bundan üreticilerin yanı sıra devlet hazinesinin de yararlanacağı ileri sürülüyordu. O dönemde incir ticaretinde olduğu gibi diğer tüm ekonomik faaliyetlerin azınlık ve yabancıların kontrolünde olması; zarar gören Müslüman-Türk halkı iken yabancıların ve gayri Müslim azınlıkların bu düzen içinde zenginleşmeleri pek çok kesimde rahatsızlık yarattığı gibi çözüm önerileri de peşinden gelmekteydi.
Nazilli’den bir Avukat olan-Aynı zamanda Nazilli belediye Başkanlığı geörevinde de bulunmuş- Haşim Enveri Bey de çözüm için, yukarıdaki yazı sahibinin görüşlerinin paralelinde olmak üzere bir şirket kurulmasını tavsiye etmekte,”toptancılık”ın kaldırılması gerektiğini ileri sürmekte, mevcut tüccarlara fatura sisteminin getirilerek denetlenmeleri gerektiğini savunmaktadır”(152).
1908 yılından itibaren milli ekonomi düşüncesi olgunlaşırken, Tanzimat başta olmak üzere XIX. Yüzyılda devletin batılılar, yabancılar ve gayri Müslim azınlıklara sağladığı aşırı imtiyazlar aydınlarda olduğu kadar halkta da rahatsızlık yaratmaya başlamıştı.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.