Sayın Prof.Dr.Fahri Yavuz ve Şerif Dilek tarafından “TÜRK TARIMINA YENİDEN BAKIŞ” adı altında SETA tarafından hazırlanan belge Tarım sektörüne ve Türk çiftçisine farklı bir bakış içermesi bakımından ,bizim için oldukça önemlidir.
Türk tarımının dünyadaki yeri belirlenirken hesaplamalarda hata yaptığımız kanatindeyim.Çünkü ekonomik bir faaliyetin değeri getirisi ile ölçülmelidir.
“Yapılan farklı hesaplamalara göre dünya tarımsal üretim değeri açısından yedinci ile onuncu sırada yer alan Türkiye’nin tarımsal üretim değerinin –diğer bazı gelişmişlik göstergeleri de dikkate alındığında– 2023 vizyonunun beşinci sıra hedefine ulaşabileceği öngörülebilir. Hayvansal ürünlerde daha belirgin olmak üzere birim başına verimlilikte gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kalan Türkiye; buğday, şeker pancarı, et ve süt gibi temel tarımsal ürünlerin üretimindeki verim açığını kapatmayı ve düşük maliyetli üretimi başarabilmelidir.”
Tarımsal Üretim değerinde dünya 7. si olmamız çok bir anlam ifade etmemektedir.
Değerli olan en az üretimin en yüksek değerden alıcı bulmasıdır. Her ürettiğimiz üründe ürün ticaretinin yöneten ve değerini belirleyen olabilmemizdir.
Örneğin incir üretiminde dünya birinici olan ülkemiz incir ihracatında tek incir ağacı olmayan Avusturya’ya kuru incir ihracatı alanında birinciliği teslim etmiştir.
Bunun yanında üretilen malın miktarı kadar kalitesi de önem taşımaktadır.Bu da sığırın önüne atılan saman/konsanre yem misali gibi olup sonuçta alınan getiri ile ilgilidir.
“TÜRK TARIMINA YENİDEN BAKIŞ” adlı belgenin giriş bölümünde,gelişmiş ülkelerin nerdeyse bir yüz yıl önce hallettiği, ülkemiz sanayi, enerji-maden üretimi, şehirleşme, turizm faaliyetlerinin faaliyetlerinin en olumsuz sonucu olan doğa ve iklim tahribatı ve tarımsal varlığın en önemli iki ögesi olan toprak ve su ve diğer sonuçlarla ilgili kaygılar,ve “yeni bakış açısı” nın niçin gerekli olduğuna takdire şâyan bir ifade ile dile getirilmektedir.
“Üretkenliği artırırken doğal kaynakları koruyan sistemlere yönelmenin dışında yöresel bilgi birikimine dayanan doğal tarım, tarımsal ormancılık ve koruyucu tarım gibi “bütüncül” yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Sahip olunan gelir düzeyi, fırsatlar ve arazi büyüklüğünde eşitsizlikleri azaltan yoksul yanlısı büyüme kırsalın yanında kentlerde istihdam oluşturacak ve gelir çeşitliliğini destekleyecek şekilde tarımın ötesine geçmelidir. Dolayısıyla sürdürülebilir tarımsal kalkınma anlayışının tüm toplumların üretim ve tüketim yapısında temel değişim gerektiren evrensel bir zorunluluk ve sorumluluk olduğu görülmektedir. Bu uluslararası sorumluluğu da dikkate alan bir yaklaşımla Türkiye tarımına yeniden bakmak gerekmektedir.”
“Yeni teknolojiler tarımda verimliliği artırsa da azalan getiri prensibi gereği bu artış giderek yavaşlamaktadır. Doğal kaynakların bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalma riski ve hastalık ile zararlıların yayılması verimlilik artış hızını düşürmektedir. İklim değişikliği gıda güvencesi için yeterli olmayan bölgeleri daha çok etkilemekte; bitkisel ve hayvansal üretimleri, balık stoklarını ve balıkçılığı tehlikeye sokmaktadır. Çatışma, kriz ve afetler gıda arzını azaltmakta, gıda ve sağlık hizmetlerine erişimi aksatmakta, aileleri açlığa iterek kahır göçünü ve insani yardım ihtiyacını artırmakta ve sosyal koruma sistemlerini zayıflatmaktadır.”
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.