Takip Et
  • 25 Nisan 2025, Cuma

BELKİ DE SON BAKIŞTIR BU...

Masadaki çiçek.

Kapının kenarında duran şemsiye. Aynanın kıyısında duran not. Sehpanın yanında duran terlikler. Yarım bardak su...

Ve "Belki de son bakıştır bu. Belki de yoktur bu gecenin sabahı." diye söndürüyoruz ışıkları.

Ayrılıklarda da bu duygu vardır hep. Kimse farketmese de, vedalaşırken sıkı sıkı sarılırız. Sarılırken sevdiklerimizin kokusunu içimize çekeriz.

Belki de bu son sarılıştır. Kimbilir...

Bu yüzden, kendilerini mal mülk, para pul ve şan şöhret için rezil kepaze edenleri, oldum olası anlayamamışımdır. Ne gerek var bunca küçülmeye, çamurlaşmaya, çirkinleşmeye? Kendimizi yırtsak da, bizden geriye kala kala, birkaç kırık dökük anı ve dudak kenarına konan ufak bir tebessüm kalıyor. Hepimiz az biraz bir varmış bir yokuz. Olur olmaz şeylere canınızı sıkmayın hiç, çayınızı yudumlayıp, yağan yağmuru izleyin.

Ya ilk iş günü heyecanını...

Evlendiğinde, ben buralarda olacak mıyım? Belki üzerler onu, kırarlar, canını acıtırlar. Sarııp da "Ağlama sen, bu da geçer, ağlama kuzum." diyebilecek miyim?

Yaşlanmak garip.

Ağlayasamız geliyor durup dururken.

Eskilerden bir şarkı...

Ya bir sevgiliyi hatırlatıyor bize, ya bir dostu.

Neredeydi o çay bahçesi? Yaşımız kaçtı o vakitler?

Otobüs durağında göz göze geldiğimiz insanlar.

Nerede şimdi o sevdiklerimiz?

Kısacası, hüzünlü değiliz biz kardeşim, sadece yaşlanıyoruz.

Akşamları, yatağa gitmeden ve ışıkları söndürmeden önce dönüp oturma odasına bakıyoruz.

Duvardaki fotoğraflar.

Ne kadar da az bir zaman bu! On beş sonbahar!

on beş kere daha güz yağmurunu izlemek! Ya da, on beş kez, güneşin batarken, eski bir radyonun başında, çocukluktan kalma bir gurbet türküsü aramak...

Sonra?

Sonrası yok, işte bu kadar.

***

Zaman geçtikçe daha bir duygusal olmaya başladık. Nedensiz bir kalp ağrısı düşüyor içimize, buğulanıyor gönlünümüz sebepsiz.

Durup durup çocuklarımıza bakıyoruz. Yüzlerine, ellerine, saçlarına, kirpiklerine... Onlar farkında değiller ama biz her defasında, içimizi çeke çeke, onların ne çabuk büyüdüklerini, zamanın nasıl böyle bir sigara içimi kadar çabucak geçtiğini düşünüyoruz.

Suskunluğumuzda hep aynı sorular,

Ömrüm yetecek mi acaba?

Ömrüm yetecek de, okulu bitirdiğini görebilecek miyim?

Yaşıtlarım iyi bilir, kimseye söylemesek de,, biz böyle arada bir ölümü düşünürüz. Çocukken, ne zaman büyüyeceğimizi hesap ederdik, şimdilerdeyse, ne zaman bu dünyadan gideceğimizi...

Ben de bu sabah, daha kaç tane sonbahar daha görebileceğimi düşündüm. On iki, on beş, yirmi?

Belki de...

İster istemez ürperiyor insan.

insan, dört tarafı hüzünle kaplı yara parçasıdır sadece.

***

Öyle eski aşklar falan kalmadı. Arada bir, bazen, mesai saatleri arasında ya da cuma akşamları sevişenler falan oluyor ve her ne kadar, yatak odası takımını kız tarafı almış olsa da, keyfini mütamediyen damat çıkarıyor. Halay başını çeken kirveyi saymazsak, bu gereksiz evlilik girişimlerinden mutlu olan yok.

Ters giden ilişkileri, artık dantelli donlar, tangalar bile kurtarmaya yetmiyor.

***

Memleket K/ayıplar ülkesi oldu. Ya ayıpsın ya kayıp!

***

Geçenlerde "Domuzlar şehre indi." diye yalan yanlış bir haber okudum. Doğrusu "İnsanlar domuzların yaşam alanlarını ellerinden aldı." olmalıydı.

Yıllar var ki, göz göze, gönül gönüle rastlamadı. Hep bir öfke, küskünlük, sırt dönüp gitmeler...Hep bir o düşmanca bakış.

Otobanlar yapılıyor.

Binalar dikiliyor.

köprüler, camiler, parklar, kaldırımlar...

Kimin için bütün bunlar?

Hepsi huzursuz, kaygılı, korkak, yılgın, yorgun, endişeli, hasta, travmalı ve kederli insanlar için mi?

Hangi köprü iyi eder ki insanı?

Hangi gökdelen sarar yaraları?

Siz hiç insanı sarıp sarmalayan otoban gördünüz mü?

Hangi cami canı cana kavuşturur, canı canla barıştırır?

Kaldırımlar hal hatır sorar mı?

Parklar el uzatır mı darda olana?

İnsanın içinde gülemediği, halaya duramadığı, şarkılar türküler söyleyemediği, oturup da iki kelam edemediği yer, nasıl olur da insana vatan olur?

Yıllar var ki, gün yüzü görmedi bu ülkenin insani. Biraz umut etmeye kalksa, biraz tebessüm etse ya da biraz kendini iyi hissetse, mutlaka bir felaket çalar oldu kapıları.

Hepinize iyi hafta sonları sevgili DENGE okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.