Sevgili Denge okurları, kıssadan hisse olarak anlatılır halk arasında, oğlan yaşlı anasına takılmış:
- Ana seni evlendireyim mi?
Anası yanıtlar:
- Anan koca mı gördü oğlum. Aliyle Veli, üçte ondan evveli Recep’le Şaban, rahmetli baban...
Yaşlı teyze demek istiyor ki, “Evet çok kişiyle evlendim fakat elimde evlat olarak bir tek sen varsın.”
Bu diyaloğu haırladıkça, aklıma güzelim Aydın şehri geliyor. 150 yıl öncesine dayanan bir belediye geçmişi hatta bir zamanlar İzmir’e bile hükmetmiş eski bir kent... Osmanlının doğuşuna tanıklık etmiş Aydınoğulları... Aydın’a, Aydın Belediyesine onlarca başkan gelmiş ve gitmiş, maalesef Aydın’a hiç bir şey vermemişler, verememişler. Yaşlı kadının dediği gibi o nasıl koca görmediyse, Aydın ili de maalesef bir belediye başkanı görmemiş, görememiş...
Şimdi bu satırları okuyanlar arasında dudak bükenler olacaktır. Onlara bir tek sözüm var. 1950’li yıllarının Aydın’ını göz önüne getirin. Aydın’ı o yıllardaki Uşak, Denizli, Manisa, Kütahya, Eskişehir ve Isparta’nın ne durumda olduğuyla karşılaştırın.
Bir de bu günkü Aydın’la, yukarıda saydığım illerimizin karşılaştırın. Aydınımızın tamamen yerinde saydığını hatta bazı konularda geriye sayım yaptığını göreceksiniz. Büyük tarihçi Heredot’un “Gökyüzü altındaki en güzel yeryüzü” diye tanımladığı bu talihsiz kent maalesef kendi politikacılarının ihanetine uğramıştır.
Bu kentten bir Başbakan iki başbakan yardımcısı onlarca bakan çıkmıştır. Hatta hafızam beni yanıltmıyorsa sadece sayın Nahit Menteşe oniki değişik bakanlık yapmıştır. İsmet Sezgin üç ayrı bakanlık, diğerleri de değişik bakanlıklar da bulunmuşlardır. Aydın’a ne vermişlerdir? Benim bildiğim kadarıyla bir tek Cengiz Altınkaya’nın Bayındırlık Bakanlığında İzmir-Aydın Otoyolu yapılmıştır. Bu satırlarıma kırılacak olanlar olursa, lütfen bugünkü Aydın’ı bir Uşak, Kütahya , Denizli, Manisa, Eskişehir ve Isparta’yla kıyaslasınlar. Aradaki fark kıyas kabul etmeyecek sınırlardadır ve bu fark bizi üzmektedir. Peki bu durumun nedenleri nedir? 1950’lerin dürüst Başbakanı, Aydın’ın gururu Adnan Menderes, Aydın’a Gar binasından başka bir eser verememiştir.
Belki de ‘kendi iline torpil geçiyor’ demesinler diye düşünerek böyle davrandı bilemiyorum.
Bir başbakan iki başbakan yardımcısı ve onlarca bakan çıkaran bu ilin belediye başkanları, bu bakanların desteğini alarak ilin imkanlarını niye genişletmemişlerdir?
Geçenlerde bir grup ADÜ öğrencisiyle sohbet ediyorduk; dediler ki, “Tuncer hocam biz Aydın’a geleli 4,5-5 yıl oldu, Aydın’da hiçbir değişikliğe tanık olmadık. Niçin böyle oluyor?”
Onlara dedim ki, “Çocuklar eskiden belediye başkanlıkları bu günkü gibi rant kapısı değildi. Kimse milletvekilliğini bırakıp da belediye başkanı olmayı düşünmezdi. Oysa o zamanlar tam aksi bir durum mevcuttu. Belediye başkanlığı milletvekiliğine sıçrama tahtası olarak kullanılırdı. İşte Aydın’da belediyeye seçilen her başkan burayı Meclis’e sıçrama tahtası olarak gördüğü için Aydın’a hiçbir şey yapılmadı ve Aydın, Denizli – İzmir - Muğla üçgeni arasında sıkışa sıkışa küçüldü gitti.”
Muğla dedim de aklıma geldi, 40-45 yıl önce Muğla’ya gittiğimde şaşırmıştım. İki dağ arasına sıkışmış ufacık bir belde... Hatta ‘hükümet büyüklerimiz Muğla’yı doğuda zannettikleri için il yaptılar herhalde’ diye espri yapıştım.
Bugün Muğla sadece üniversitesi ile Aydın’a fark atmaktadır. Hani bir söz vardır ‘cebinde parası olan üç Denizlili bir araya geldimi fabrika kurmayı düşünür, cebinde parası olan üç Aydınlı bir araya geldimi Ada’ya gidelim içelim, sonrada İzmir’e pavyona gidelim diye düşünür’ derler. Maalesef Aydın’ın başına gelen başkanlar da herhalde böyle düşündüler ki, Aydın hep yerinde sayıyor.
1950 yıllarında belediye başkanı olan İsmet Sezgin’in amacı parlamentoydu, o gitti. Ondan sonra gelen bir albay vardı. Halit Taşçıoğlu. İhtilanin belediye başkanı. Daha sonraları iki dönem Orhan Esin, hani kokmaz, bulaşmaz dediklerinden... Cevat Aldemir’in amacı gayesi ve çalışmaları da Millet Meclisi içindi. Benim çok umutlandığım tek kişi Nevzat Biçer’di. Doğuma büyüme Aydınlıydı. İnşaat mühendisiydi. Bayındırlık müdürlüğü yapmıştı. Aydın için çok şeyler yapabilir diye düşünüyordum.
Onunla Gar Gazinosunda bir yemekte konuşurken, Vali Konağındaki bekçi kulübesini kendisinin nasıl çizdiğini ve inşa ettiğini anlatırken, bir rezidans inşa eder gibi gözlerinin parladığını görünce sükut-u hayale (hayal kırıklığı) uğramıştım.
Sonrası öncekilerden farklı olmadı ve Aydın böyle kaldı. Hani derler ya ‘gelen vurdu giden vurdu’ herkes Aydın’dan bir şeyler aldı, Aydın’a bir şey kalmadı.
Sevgili Denge okurları, size kısaca Aydın’ın niye diğer illerden geri kaldığını anlatmaya çalıştım. Önümüzde yerel seçimler var. Bu konulara tekrar döneceğim. Sevgi ve saygılarımla.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.