Halkın mutlak idaresi olan Cumhuriyetimizin kuruluş hikayesini sizlere Eski Futbol Federasyonu Başkanı Kemal Ulusu’nun babası Nuri Ulusu’nun kitabı Atatürk’ün Yanıbaşında isimli kitabından aktarmak istiyorum:
“Serin bir Pazar sabahıydı. 25 yaşındaki genç kadının gözü, kocasının baktığı gazeteye takıldı. Manşette istifa eden bakanlar kurulunun fotoğrafları vardı. Kadın, kaçamak bakışlarla kocasının dudaklarındaki tuhaf gülümsemenin esrarını çözmeye çalışıyordu. Türkiye’nin geçmişinde öyle önemli günler, öyle kırılma noktaları vardır ki inanın o günler başka türlü yaşansaydı, belki de bugün bambaşka bir ülkede yaşıyor olurduk.
İşte o Ekim günü de sadece onların değil, bütün ülkenin kaderini değiştirecek türdendi. Mavi gözlü dev adam, karısının meraklı bakışlarını fark edince 'Akşama misafirlerimiz var. Sizin seçimlerinize ve yemeklerinizin lezzetini her daim takdir etmişimdir. Bu gece milletimiz ve vatanımız için büyük önem teşkil ediyor. Lütfen yemeklerinizi ona göre özenle hazırlayınız' diyerek Köşk'ten ayrıldı. Genç kadın, eşinin aklındaki sancılı sürecin artık bir sonuca varacağını anlamıştı. Doğum gerçekleşmek üzereydi.
Akşam yemeğini itinayla hazırladı. Gecenin menüsünde kuru fasulye, tereyağlı pilav, kuzu kapama, bol domatesli salata, irmik tatlısı ve tel kadayıf yer alıyordu.
Zaman ilerledikçe heyecanı daha da artan bu genç kadın ilk First Lady’miz Latife Hanım'dan başkası değildi. 28 Ekim 1923 akşamı saatler 20.00'yi gösterdiğinde devlet ekranının önde gelen isimlerinden İsmet İnönü, Kemalettin Sami Paşa, Kazım Özalp, Fethi Okyar, Fuat Bulca, Ruşen Eşref bey bir bir Köşk'teki yerlerini aldılar.
Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'ın hazırladığı yemekleri görünce 'Ne kadar güzel bir sofra kurmuşsunuz çok teşekkür ederim' diyerek konuklarıyla birlikte masaya geçti.
Cephe hatıralarının ardından masadaki sohbet; İsmet İnönü’nün Kemalettin Sami Paşa’nın vücudundaki 30’dan fazla kurşunu nasıl üzerinde taşıdığını anlatmasıyla devam etti. Ama herkesin aklı Paşa’nın yapacağı açıklamadaydı. İlerleyen saatlerde nihayet Mustafa Kemal doğrulup, derin bir nefes aldıktan sonra elindeki bıçağı yavaşça tabağa vurdu.
Geniş salonda kimseden çıt çıkmıyordu. Ağzından dökülen beyler! kelimesiyle artık herkes o tarihi anın geldiğini anlamıştı. Nefesler tutulmuş, tüm gözler Gazi’ye çevrilmişti.
Mustafa Kemal kaşlarını çatmıştı ama gözlerindeki güleç ışıltıdan heyecanı da fark ediliyordu. Masadakileri tek tek süzüp sözlerine şöyle devam etti:
'Beyler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!'
Yüzlerdeki tebessüm, bu kararı herkesin uzun süredir beklediğine işaret ediyordu. İlk şaşkınlığın ardından bu muhteşem haberi alkışlayarak kutlamak geldi akıllarına…
Yemek salonun da kopan alkış tufanı, Çankaya Köşkü'nün çalışanlarını bile heyecanlandırmıştı.
Yaşanan bu müthiş coşku selinin ardından Mustafa Kemal, sözlerine şöyle devam etti:
'Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyet’tir. Bunu anayasamıza yarın ki meclis toplantısında koyduracağız. Şimdi hazırlıklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz lazım. Bu haberi ülkeye ilan etmek için masadaki kutlama yemeğine artık son verilmeliydi. Çünkü Atatürk ve İnönü'nün, o gece sabaha kadar Anayasa üzerinde çalışması gerekiyordu. Silah arkadaşları, sabah ezanı okunurken bitirdikleri yeni Anayasa'yı Latife Hanım'ın hazırladığı kahvaltının ardından meclise götürdüler.
29 Ekim Pazartesi günü, öğleden sonra yapılan ilk oturumda söz alan Atatürk, anayasa değişiklik teklifini milletvekillerine sundu.
Söz alan vekiller arasında kimi zaman sert tartışmalar yaşansa da, Cumhuriyetin ilanı alkışlarla kabul edildi."
Ne acıdır ki 29 Ekimleri neden bayram olarak kutladığımızı maalesef bazılarımız unutuyor son günlerde ve zamanlarda…
Cumhuriyet’in 91. yıldönümünü kuşatılmışlık duygusu ve savaş iklimi içerisinde kutluyoruz. Bayraklarımız gönderlerinden indirilmek isteniyor, Atatürk büst ve heykellerine zarar veriliyor gencecik fidanlarımız Türk askeri olduğu için acımadan şehit ediliyor.
Kim bilir belki de kendimizi en zayıf hissettiğimiz anlar, aslında en kuvvetli olduğumuz zamanlardır…
Yeter ki biz Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinden ve demokratik ideallerinden hiç ayrılmayalım.
Demokrasi de bizim Cumhuriyet de…
Unutmayalım ki babalarımızın, atalarımızın dedelerimizin mezarları bu topraklarda ve hiçbirimizin gidecek başka bir ülkesi yok.
Cumhuriyetimiz ve bayramımız kutlu olsun. Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
Not:
"Geçmişten adam hisse koparmış…Ne masal şey 5 bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyen Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle anıyorum. Maalesef devlet yetkililerimiz hiçbir olaydan ibret almıyorlar. Bu yazı yazılırken 18 maden işçisi madende mahzur kalmıştı. Bu kaçıncı ihmal? Somadaki 301 işçinin ölümünden de ibret alınmamış demek ki 18 işçimizin bir an önce kurtarılması için dua ederken ailelerine sabırlar diliyorum. İstiyorum ki bu son ihmal de bizi acılara boğmasın.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.