Takip Et
  • 28 Mayıs 2021, Cuma

AZALMAK ÜZERİNE…

Bu Kovid-19 belası bizi maymuna çevirdi desem pek de abartılı olmaz sanıyorum. Geçen yılın Mart ayından bu yana evlerimizdeyiz. Her gün bir arkadaşımızın, bir dostumuzun ya da bir tanıdığımızın arkasından yas tutuyoruz.

Evlerinize girin, dışarıya çıkmayın, çocukları okula göndermeyin, dışarıdan gelen şeyleri dezenfekte edin, asla maskesiz ve mesafesiz başkalarıyla görüşmeyin denildiğinde, ki bu geçen yılın Mart ayıydı, eve girip biz bize kapıları kilitlediğimiz an azalmayı öğrendik. Kaç kişiysek o kadar olduk bir anda, üçse üç, beşse beş, bu kadar.

Dünyadan haberlerle içimiz kararıp da, her yerin kendi derdiyle kavrulduğunu gördüğümüzde biraz daha azaldık. “O kadar da çok kişi değilmişiz” dedik. “Bir dünya kadarmışız ve dip dibeymişiz meğer” dedik. Herkes oldu bir anda Dünya, sınırlar yok gibi oldu.

Herkes aynı dertten mustarip olunca, aile gibi olduk. Yenizelanda’daki biri Hindistan’ı düşününce burnunun direği sızladı. Eskiden çoktuk. Bir avuç oluverdik. Kayıplarla daha da azaldık. Can kaybettik, sevdiklerimizi kaybettik.

Aynı gemide olduğumuzun farkına vardık. Gemi su alınca hep birlikte battık. Seyahat edemeyince, olduğumuz yerlere daha dikkatlice bakmaya başladık.

“Yanımızda orman varmış, park varmış, dere deniz varmış, yol varmış sanki yeni fark ettik.” Kendimizi oradan oraya taşırdık eskiden. Taşımayınca hemen dibimizde ne varsa dünyamız oldu. Mahalle bakkalı gidilecek tek yer oldu bazı günler… Köpeği gezdirdiğin park, senin en uzak yolculuğun oldu.

Eskiden uzak yerleri hayal eder, daha çok yol yapmak isterdik. Azaldık. Neredeysek orası cennetimiz olur mu, ona baktık. Arsızca ister, alabildiğimiz alırdık. Hatırlayın, öyle yapmaz mıydık?

Elimizdeki bize yetmezdi. Bir tane daha. Bir de değişik rengi. Bir de İnstagram’da gördüğümden, onunkinden. Bana da bundan. Para biriktirip daha fazla şundan. Buydu bütün arzularımız, isteklerimiz…

Arzu tranvayındaydık. Eksiklerimiz çok, zamanımız azdı. Sonra evde kalınca bir baktık eksiğimiz yok, zamanımız çok.

“Gerek yok” demeye başladık. Yeterince var. Ev dolu, dolaplar dolu, çekmeceler dolu. Dolu raflar bir şeylerle dolu işte. Ve yenileri gelmesin dedik. Olanla olmayı, olanla kalmayı öğrendik. ( Bu konuyla ilgili olarak 9 Nisan’da yazdığım Ölmüş Evler başlıklı yazımı okumanızı öneririm.) Bir güzel azaldık diyelim biz bu olanlara, ya da başımıza örülen çoraplara…

Gün yetmezdi. Gecelere sarkar, televizyon başından kalkmaz. Restaurantlar bizi beklerdi. Deniz kenarında günü batırırken rakımızı zevkle yudumlardık.

Beraber olmak, beraber televizyon izlemek mi? Bunu sorduk bir birimize… Sonra televizyondan da sıkıldık. Olan biteni unutmak için, kaç kere baştan sona izlediğimiz filmleri yeniden izlemeye başladık.

Ondan da bıktık. Sosyal medyadan bile sıkıldık. Ekmek tariflerinden, alın alın denilen ürünlerden, kendini sahile atan ünlülerden de sıkıldık.

Bir bakmışız, gece gelirken yatağa doğru meylediyoruz. Günümüz uzundu, kısaldı. Gün de azaldı. Azalmak bizim bu zamanlara bulduğumuz panzehir olsa gerek. İstesek de istemesek de, azalabilenler geçecek bu iğne deliğinden. Kendine yetenler, yetinebilenler, kendisine ve sevdiklerine yetebilenler…

“Bunlarla da tamamım, tamamız” demek kurtaracak bizi diye düşünüyorum.

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.