Geçen hafta CNN’de bir haber yayımlandı. Haberde söz edilen araştırmaya göre bir milyon dolar ve üzeri serveti olup ülkesini terk etmeyi düşünenlerin en çok yaşadığı ilk beş ülke sıralanıyordu:
1-Fransa
2-Çin
3-Brezilya
4-Hindistan
5-Türkiye
Türkiye’de de büyük sermaye el değiştirmiyor ama ülke değiştiriyor. Çaktırmadan göç ediyor. Servet transferleri yaşanıyor ama babadan seçkin sınıfların korktuğu şekilde değil. El koymalar, kayyum atamaları bile henüz yansımamış, zengin listesinde henüz deprem vari bir altüst oluş gözlenmiyor.
Özetle para babaları değişmiyor, keyfiyetli miktarda dünyalık yine aynı ellerde, sadece ülke dışına transfer oluyor.
Zenginliğimizi dünyaya ihraç ediyorsak neden mi alttan gelenlere yer açılmıyor? En üsttekilerimiz bir yere kaçmıyor. Yine buradalar çünkü. Giden paraları yalnızca. Son yılda bir kesimin ensesi kalınlaştı. Bu bir realite. Sınıflar arası geçişkenlik de hiç olmadığı kadar arttı. Gerçek şu ki yeni bir “jip sosyetesi” doğdu.
Fakat nasıl oluyor da “Jip sosyetesin” den “Jet sosyetesi” ne yandaşlık kontenjanından atlayan kimse çıkmıyor?
2015’te Türkiye’yi terk eden yerli milyoner sayımız bin civarındayken…2016’da bu sayı beş bine fırlamış. Yani son 2 yılda 6 bin yerli milyonerimiz başka diyarlara yerleşmek üzere göçmüş. En çok tercih edilen ülkelerse Kanada, Avustralya, ABD ve Yeni Zelanda.
Servetin adil dağıtımı, refahın tabana yayılması ve dürüst bir paylaşım düzeni konusunda sorunlar yaşadığımıza şüphe yok. Ama dünyalıktan görece daha iyi pay alan jip set’imiz bile gözü dışarıda bir hayat kurmaktaysa…
Parayı az çok bulanımız, ilk fırsatta iltica edecek güvenli bir ortam arıyorsa…
Jet-setimiz dışarıya sermaye transferine başlamışsa… Zenginliğimiz ufak ufak sığınacak huzurlu limanlar bulup firara yelteniyorsa.
Sorunumuz sadece adil paylaşım değildir. Sorunumuz daha büyük demektir.
Sermaye biriktiren yeni zenginlerimiz de eski zenginlerimiz gibi kendilerini güvende hissetmiyor, ortak geleceğimize inançları zayıflıyor demektir.
Sonunda anlıyorum ki kayıp kaçağı paranın ürkekliğinde ve yitip gitmeye yüz tutan umutlarda aramak gerek…
Kendi kendime düşündüm: “Bir milyon dolarım olsaydı acaba ben de gider miydim?” Cevabım net. Değil bir milyon, bir milyar dolarım da olsa ben başka bir ülkede yaşayamam.
İş için gidersin belli bir süre mecburen yaşarsın. Sağlık için gidersin bir süre kalırsın.
Gezmek için gidersin bir süre kalırsın. Tatile gidersin… Bunlardan bahsetmiyorum elbette . Kastettiğim başka birinin vatanını vatan bellemek.
Ne kadar zengin olursan ol, bu başka bir ruh hali.
Ve ne yalan söyleyeyim bana göre değil. Kaldı ki bu ülkenin havasını koklayıp suyunu içen birinin yukarıda saydığım zorunluluk halleri dışında başka bir ülkeye “memleket” diyebileceğini de sanmıyorum. Şayet habere konu olan araştırma doğru ise, siyasetçiler, toplum bilimciler, ruh sağlığı uzmanlar kafa kafaya verip “Türkiye nasıl bu listeye girdi?” diye tartışmalı.
Yanlış anlaşılmasın… “Türkiye’de her şey şahane, bir elimiz yağda, bir elimiz balda, harikulade bir hayatımız var” demiyorum.
Elbette istemediğimiz bir sürü şey var, elbette her gün bizi mutsuz eden onlarca olay oluyor. Ama öyle ya da böyle burası bizim memleketimiz, vatanımız.
Ünlü tiyatro sanatçısı Muhsin Ertuğrul’un hayatının konu edildiği “Kim var orada?” diye müthiş bir tiyatro oyunu izlemiştim. Şu sıralar da İstanbul Moda sahnesinde yeniden sahneleniyor. İmkanınız olursa mutlaka izlemenizi öneririm. Oyunun en can alıcı sahnesinde Muhsin bey şöyle soruyor: “Tobe ornot tobe here’s the whole problem” (Bırakıp gitmek ya da kalıp direnmek. İşte bütün mesele bu!)
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.