BİREY OLAMAYANLAR!
Hafta başında (geçen pazartesi) 12 yıldır yaşadığım Davutlar’da bir özel bankaya uğruyorum. İçerisi işlem yaptırmak için gelenlerle dolu… Üşenmeyip sayıyorum. 16 kişi oturmuş, bir o kadarı da ayakta sırasını bekliyor.
Herkes cep telefonlarıyla oyalanırken ayaktakilerden biri, gişelerdeki memurlara dönüp bağırmaya başlıyor; “Yeter be!.. Dakikalardır buradayım. Ne kadar ağırdan alıyorsunuz. Günümüz burada mı geçecek? İşimiz gücümüz var! Hem yurda döviz getirin diyorlar hem de saatlerce bekletiyorlar.”
Ufak bir sessizliğin ardından memurelerden biri, “Siz azarladığınız kişilerin adeta robot gibi çalıştıklarının farkında değil misiniz? İnsaf edin beyefendi.” diye karşılık veriyor. Kendisinden empati beklenen hesap sahibi ne dese beğenirsiniz? “Bana ne senin çalışma koşullarından! Ben işimin yapılmasına bakarım. Senin maaşını ben veriyorum. Haydi bırak laf yetiştirmeyi bir an önce yapın benim işimi!..”
Bekleyenlerden hiç ses çıkmaması üzerine dayanamayıp kaba saba adama, “Kadıncağız haklı, kafalarını bile kaldırmadan durmaksızın çalışıyorlar. ayıp ediyorsunuz.” Diyorum. “Ne ayıbı yahu, ben bu memlekete döviz getiriyorum. Sizin gibiler de benim paramı kredi olarak kullanıyor.”
Bu sözlerden sonra benim asfalyalarım atıyor. “Ulan senin paranı da, maaş vermeni de kimse beklemiyor.” Derken, orada bulunanlardan birisi sıranın kendisine geldiğini görünce sesleniyor; “Madem acele işiniz var, sıramı size verebilirim, buyrun” diyor. “Olur mu ben sıramı beklerim” demeye, teşekküre gerek görmeden hiçbir şey olmamış gibi, az önce azarladığı görevlinin önüne oturuyor. Kabalığı gösteriş olarak kanıksayan bu kişi çantasından çıkardığı euroları bozdurup, aldığı Türk liralarını cebine indirip fiyakalı bir şekilde şubeden çıkıyor.
Tesadüfe bakın ki benim işlemim de aynı görevliye düşüyor! Herkesin önünde azarlanmaktan çok üzüldüğü hemen anlaşılan memurenin eli ayağı zangır zangır titriyor. Sakinleştirmeye çalışıp, “Üzülmeyin, kabalık maalesef toplumsal ilişkilerde yükselen değer haline geldi. Birey olmayı becerememiş kişiler kendilerini böyle ispatlamaya çalışıyorlar.” Diyorum. Meğer hani, “Bir dokun bin ah işit” denilecek kadar doluymuş. Başlıyor içini dökmeye, “Öğrenim hayatım boyunca hep başarılı bir öğrenciydim. Üniversiteyi dereceyle bitirdim. Eğitim yaptığım alan farklıydı ama ülke koşulları nedeniyle bankada iş bulabildim. Yaklaşık 15 yıllık bir iş tecrübesine sahibim. Bu süre içinde hep büyük takdir gördüm. Performans değerlendirmelerinde en yüksek notları aldım."
Az önceki daha birey olamamış kaba saba insanın şimdi anlatacaklarımdan haberi yoktur. Gerçi olsa da onun gibiler için bir anlam ifade etmez. "Bankalar saat 09:00-17:00 arasında çalışır diye bilinir. Ama bizler sabah 08:00’de işe gelir, yeri geldiğinde akşam 20:00-21:00’e kadar herhangi bir mesai ücreti almadan görev yaparız. Yine mesai ücreti almaksızın haftasonları ve bayramlarda şubemize gelir tutmayan hedeflerle ilgili aksiyon planları hazırlarız.
Siz de görüyorsunuz. Kafamızı bile kaldırmadan işlem yapıyoruz. Kimi zaman ihtiyaçlarımız için dahi yerimizden kalkamadığımız günler yaşıyoruz. Ama gelin görün ki, özveri dolu çabalarımıza karşın, üst yönetim hep gerçekleşmeyen hedeflerden bahseder, gerçekleşenler içinse daha iyisinin yapılmasını ister…"
Bankacılık stres yoğunluğu en yüksek işlerden biri… Hedef baskısıyla, ‘Mobbing’e uğradığı için sıkıntıdan kalp krizi geçiren meslektaşlarımız var. Sektörde 40 yaşına yaklaşan herkes, gelecek korkusuyla yaşıyor. Çünkü işveren, maliyet yüksek olan deneyimli çalışanlar yerine, asgari ücretle çalışabilecek gençleri tercih edebiliyor. Eğitimli, yetenekli, katma değer sağlayabilecek gençlerin asgari ücretle mahkum edilmeleri ise ayrı bir üzüntü konusu.
60’lı yaşlarında emekli olmaları gereken çalışanlar, sektörden 40’lı yaşlarda atıldıktan sonra ailelerinin geçimini nasıl sağlayacakları konusunda büyük bir endişe taşıyorlar. Bu koşullarda müdürümüz mobbing yapmıyorsa, çok şükür işimiz varsa kendimizi şanslı görüyoruz. Daha fazla mesaiye kalarak, daha çok çalışarak, şükranlarımızı sunuyoruz. Bunları, annesi ve dayısı bankadan emekli olan, kendisi de 6 yıllık banka çalışanı birisi olarak sizlere anlatmak istedim.
Atanamayan öğretmenler olduğu gibi, işsiz kalan mühendisler, işletmeciler vs. de var bu ülkede. Bir iş bulduğunuzda da kelle koltukta devam ediyorsunuz. Yandaşlar hariç, herkes gelecek kaygısı yaşıyor. Hiç kimse hayatından mutlu değil…
Bu genel mutsuzluk yapısal bir değişimi zorunlu kılıyor diye düşünüyorum. Ama bunu başlatacak birileri çıkar mı?
Yaygın karamsarlığa karşı ben, ümidimi inatla korumaya devam ediyorum, edeceğim de. Önce birey olmayı öğreneceğiz ve umudumuzu da kimsenin çalmasına da izin vermeyeceğiz.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.