Doktor mu, Hekim mi?
Sağlık çalışanlarının emniyetini sağlamak için uygulanmaya başlanılan “beyaz kod” uygulamasının sonuçlarından biri geçtiğimiz gün Giresun’da ölümle sonuçlanan bir olaya sahne oldu. Tenzih ettiklerimiz dışında bilhassa mesleğe yeni başlayan genç doktorların ve taşeron çalışan, topluma hizmet değil hezimet getirmekle devletin verdiği imkanları kendi bireysel amaçları uğruna kullanan art niyetli sağlık çalışanlarının çokça kullanmaya özendiği beyaz kod vatandaşların mağdur olmasına ve hatta ölüme varan can kayıplarına yol açmaya başladı. Devletin doktorlarını, hastane çalışanlarını beyaz kodla korumaya çalışırken, vatandaşlarını istismara karşı nasıl koruyacağını halen bir karara vardırmamış olması vicdanları sızlatmaktadır. 2017 tarihinde “beyaz kod” birimine gelen şiddet başvurularının 17 bin 13 olduğunu açıklayan bakanlık verdiği istatistik raporunda son beş yıllık verilere göre şiddetin en fazla devlet hastanelerinde, en düşük şiddet oranında özel sağlık kuruluşlarında görüldüğü açıklanmıştı. Neden devlet hastaneleri? Neden özel hastanelerde çok az? Bakanlık bunu araştırsın. Özele gidenlerde bu ülkenin insanı. Neden oralarda şiddet çok az? Ve neden genç doktorlar? Statü kazanmış profesör, doçent değil de genelde pratisyenler, asistanlar vs. Yıllar öncesinin en saygın doktorları nerede?
Bakanlık sağlık çalışanlarının kendi aile ilişkilerine de bakabilir mi? Psikolojilerini kontrol eder mi ? Eşine, sevgilisine veya çocuklarına kızan vatandaşı şamar oğlanı görmesin. Borç alıp ödeyemeyen borcun ağırlığını vatandaştan çıkartmasın. Önceki gün Giresun'da 82 yaşında sadece tek amacı yatalak eşine ilaç yazdırmaya giden vatandaşın ölümünde ne doktoru açığa almak, ne polisleri cezalandırmak ''beyaz kod'' sorununu asla çözemeyecektir. Zira vicdanlar kanamaktadır.
Türkiye'de yıllar yılı ne yazık ki bir doktor açığımız, açmazımız ve çıkmazımız vardır. Alınan bütün önlemlere rağmen ne doktor açığımız bitti ne de doktor açmazımız. Ülkemizin en parlak öğrencileri çoğunlukla tıp fakültelerine gidip doktor oluyorlar. Bu tıp fakültelerinden bolca doktor mezun oluyor ancak her nedense ''hekim'' çok az yetişiyor. Arap kökenli hekim kelimesinin anlamı hikmet sahibi, bilge, filozof, Tabip'tir. Yani tıp eğitimi olan bir insan aynı zamanda hikmet sahibi olan, felsefe bilen, ''bilge'' bir kişidir. Bir hastayı iyileştirmek için hem onun maddi olarak hastalığını tespit etmek hem de hastanın manevi taraflarını da gözeterek ona psikolojik destek vermeyi de gerektirir. Çok sık, çok konforlu adeta beş yıldızlı otel gibi hastanelerimiz var. İçindeki insan kaynakları da manevi anlamda çok şık ve çok konforlu olamıyorlarsa o hastanede hastaları iyileştiremezsiniz. Hastanelerimizin sayısı arttıkça sanki hastalıklar da artıyormuş gibi bir hisse kapılıyor insan. Aman Allah'ım o ne kalabalıktır, o nasıl bir kuyruktur öyle! Sanki bütün toplum hastaymış düşüncesine kapılıyorsunuz. Sağlıkta gerçekten de ters giden bir şeyler var sanki. Öyle ki yolu hastanelere düşen insanlar kısa zamanda iyileşemiyorlar, hastane koridorlarında günlerce. Haftalarca ve belki aylarca şifa arıyorlar!
Bunun açıklamasını bir doktorumuz şu şekilde yapmıştı : ''Hasta sayısı gün geçtikçe katlanıyor, sağlık personeli ise yetersiz kalıyor ve bu, beraberinde niteliksiz hizmet sorununu getiriyor...'' Açıkça söylemek zorundayız lakin yoğun olan sağlık kuruluşlarında sağlık personeli, doktor, hemşire, sağlık görevlisi ne yazık ki yorgunluktan olsa gerek agresif, hasta sorularına lütfen cevap veriyorlar veya bu hastaları azarlıyorlar... Asla doğru bulmadığımız, hastane koridorlarında yaşanan şiddet olaylarını kısmen bu ters tavırla da ilişkilendirmek mümkün... Hastayı dövecekmiş gibi konuşan bir doktor hastasını iyileştiremez! Hasta, böyle bir hekimde şifa bulmaz, zira insan psikolojik bir varlıktır. Hasta, hekime güvenmeli, ona inanmalı, sorduğu sorulara aldığı cevaplar onu tatmin etmeli, hekimler inandırıcı olmalı. Kısacası hastanelerimizde hastalar klasik anlamda doktor değil, gerçek anlamda ''hekim'' arıyor! Giresun'daki hazin olay kanımızı dondurdu. Büyüğe hürmet duygusunun yok olduğunun acı göstergesi oldu.
Adı geçen hanım doktorumuz, dedeye keşke biraz daha anlayışlı biraz daha lütufkar ve biraz da sevgi, şefkat ve merhamet duygusu gösterebilseydi. Dedenin torunu yaşındaki polislerin bu berbat, zorba, duygusuz ve zalim güç kullanımı hepimizi üzdü ve ürküttü aslında. ''Yahu karşınızda terörist mi var, düşman mı var, ne yapıyorsunuz? diye soran aklıselim sahibi bir Allah'ın kulu yok muydu o hastanede diye düşünmeden edemiyor insan! Polisler tarafından sürüklenerek, biber gazıyla hırpalanarak ters kelepçe takılan 82'lik dedenin ölümünden şimdi kim sorumludur? Toplum olarak aklıselim, iyi kalpli insan potansiyelimizi kaybetmişiz de haberimiz yokmuş! Bir tarihte Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Örnek'i dinlemiştim. Şöyle diyordu: ''Bu fakülteden artist, aktör, sanatçı çıkar. Ressam, yazar, şair, şarkıcı, türkücü çıkar. Arada sırada doktor da çıkar''
Biz Türk halkı olarak arada sırada çıkan doktorlarımızı değil, gerçek hekimlerimizi Devlet Hastanelerimizde görmek istiyoruz.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.