Takip Et
  • 25 Haziran 2021, Cuma

ÇÖKEN FUTBOLUMUZ

Yıllar önce Erbeyli Zirai Araştırma Müdürünün odasında sohbetteydik. Ben Zirai Donatım Kurumunun çalışmalarından övgüyle söz ederken, odada bulunan bir profesör söz aldı ve dedi ki; “Buna inanmam imkansız, bir zincirin halkalarından biri kopmuşsa diğer halkalar da işe yaramaz. P.T.T. iyi diğer bir devlet kurumu kötü olamaz ya hepsi iyi ya da hepsi kötüdür.” O Profesörün dediği gibi memlekette herkes oraya buraya çökerken bizim milli takımın yani futbolumuzun çökmesi bizim için sürpriz olmadı.

Tam anımsamıyorum 2 yıl kadar oldu herhalde Aydınlık Gazetesinde futbolla ilgili bir yazım yayınlanmıştı. Şöyle başlamışım yazıya: “Türkiye'de maalesef futbolumuz şu anda çöküş içindedir. Dört büyükler dediğimiz takımlarımız, yerlerde sürünmektedir. Dört büyük kulübümüzün borçları 10 milyar liraya dayanmıştır. Dışarıda, gerek kulüplerimiz gerekse milli takımımız başarılı sonuçlar alamamaktadır. Peki Türk futbolunda neler olmaktadır? Takımlar neden bu hale geldi?”

Bu yazı uzun bir yazıydı. Türk futbolunun röntgenini çekmiştim. Yazıyı bulup okumanızı öneriyorum. Son satırları şöyle bitiyordu: “Reçete yine Türkiye'de… Türk futbolunu yönetenler gelsinler Altınordu Kulübünü incelesinler. Sahalarını, okullarını, çalışmalarını görsünler. Cengiz Ünder, Çağlar Söyüncü, Merih Demiral gibi Avrupa'da futbol oynayan gençleri yetiştiren gençlerin nasıl oralara gittiklerini incelesinler. Türk futbolu ancak Altınordu gibi gençlere önem vermek, onlara altyapı imkanları sunmakla kurtulur. Yoksa bir takımda 14 yabancı ile değil…” Bu arada sahada 11 yabancı futbolcu varken İstiklal Marşı okutmak ne alaka? Zaten onlar da Marş okunurken öküzün trene baktığı gibi bakmaktalar…

Millet açlıktan böbreğini satacak durumda, Milli Takım daha sahaya bile çıkmadan 10 milyon Euro prim verildi futbolculara onlarca sponsor, reklam filmleri…

Kamera karşısına geçmekten antrenmana gidemedi çocuklar… Sonuç? Ülkeler arasında kupa tarihinde görülen en kötü performans sergilendi. Üç maçta 3 mağlubiyet, atılan bir gole karşılık kalemizde gördüğümüz 8 gol… 0 puan-7 averaj turnuvanın en kötü takımı.

Türkiye’deki statlar Avrupa düzeyinde, belki de daha yüksek düzeyde. Futbolcuların kazançları üzerinden Portekiz’de yüzde 56, Almanya'da yüzde 47, İngiltere'de yüzde 45 vergi kesiliyor. Türkiye'de bu oran kaç? Yüzde 20 ile cennet…

Onu da zaten net ücret üzerinden anlaşıldığı için tamamen kulüp ödüyor! Türk Milli Takımı’nın Avrupa Şampiyonası'ndaki sloganı “Bizim Çocuklar” dı. 2002 Dünya Kupası'na giderken olduğu gibi milli takım için bir marş hazırlandı. Marşı hazırlayan değerli sanatçımız Mustafa Sandal’dı. Neden Sandal? Çünkü 2002'deki şarkının uğruna inanmış, aynı uğuru 2020'de de denemek istemiştik.

Futbol da uğur vardır. Ama taraftar için vardır. Çok önemli bir turnuvaya hazırlanan ülkeler için uğurun yeri olmaz, sistemin ve çalışmanın karşılığı olur.

Uğurdan başladık uğurla devam edelim… 2020 Avrupa Şampiyonası öncesi milli takım Almanya'da kamp yaptı. Niye Almanya? Şampiyonada ilk maçı oynayacağımız İtalya değil de neden Almanya? Çünkü 2002 Dünya Kupasına giderken Almanya'da kamp yapmış, oradan turnuvaya katılmıştık. Yine uğur deniyorduk!

Bu tür denemelerin, uğura inanmaların çok geride kalması gereken bir mantaliteye sahip değil miyiz?

Oysa bunun yerine tüm profesyonel kulüplerin altyapısında TFF’nin denetimi altında bir organizasyona sahip olsak, bu tür uğura ihtiyacımız olur muydu?

Albert Einstein ne demişti: “Hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlara ulaşacaklarını sananlar aptallardır.

Avrupa Şampiyonası'ndaki fiyaskonun bir faturası olacaktır elbette. Başarının meyvelerini nasıl topluyorsa sorumlular, başarısızlığın bedelini de ödemeli. Federasyon mu, Teknik heyet mi? Her kim ise o bedeli ödemeli. Ama sorun tam bu noktadan sonra başlıyor. Diyelim ki Şenol Güneş görevden alındı. Sonra? Yeni bir teknik direktör atanıp yola devam edilecekse, bunu zaten yıllardır uyguluyoruz. O zaman başka bir yol bulmalıyız. Türkiye, milli takımlar düzeyinde yıllardır iyi bir jenerasyon yakalayıp o kuşağın yetenekleri ile sonucu gitmeye çalışıyor.

O jenerasyon o şampiyonada formda değilse hayal kırıklığına uğruyor. Ama İsveç gibi, Belçika gibi, Hollanda gibi ülkeler, inşa ettikleri altyapı ve sistemleriyle bu şampiyonada varlıklarını sürdürüyorlar.

Bir sisteme sahipseniz, sizi yukarıya bu sistem ve bu sisteme yıllarca uyum sağlamış oyuncular taşıyor. İşte benim önerim tam da bu konuda devreye giriyor.

TFF yarından tezi yok yepyeni bir altyapı projesi başlatmalı. Tüm kulüplerin altyapıları tek bir merkezden ve tek bir sistemle yönetilmeli. Bunun için eğiticiler eğitime alınmalı. O eğitimcilerin denetiminde olmalı tüm altyapılar.

Kulüp altyapıları bu sisteme göre dizayn ve organize edilmeli. Tüm milli takımları bir çalışma programı ve bir oyun sistemi inşa edilmeli. Bu noktada gelişim gösteren kulüplerin altyapıları ödüllendirilmeli. Yoksa?

“Beraber yürüdük biz bu yollarda

Beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısıyla giderseniz yağan yağmur sel olur sizi de alır götürür.

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okulları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.