Yıl 1970. İstanbul Şişli’de Ziraat Bankasında memurum. Önümdeki işle meşgulken bankoda bir gölge belirdi, başımı kaldırdığımda gayet şık giyimli bir beyefendi adına gönderilen havalenin gelip gelmediğini soruyor. Evraklara baktığımda geldiğini gördüm ve parasını ödemek için kimliğini istedim. Kimliğini aldığımda gördüm ki karşımdaki kişi yazar Oktay Akbal… Yazılarınızı ilgi ile okuyorum dedim. Gülümsedi ve teşekkür etti.
Giderken çantasından çıkardığı bir kitabı bana uzattı okursanız memnun olurum dedi. Bende kendisine teşekkür ederek kitabı aldım. Kitabın adı: “Önce Ekmekler Bozuldu…” Önsözünde şöyle yazıyordu: “Önce ekmekler bozuldu, sonra sırasıyla her şey… Çünkü yeryüzünde savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. Radyolarda marşlar, nutuklar şaşkın insan sürülerinin üzerine savruluyor, gazeteler korkuyla okunuyordu…” Oktay Akbal kitabı hakkında aynı önsözde şöyle diyordu: “İlk öykü kitabımı 1946 yılında annemin evini sattığı parayla kendim bastırmıştım. İki yüz liraya bin beş yüz tane. Her biri 60 kuruşa kendim dağıtmıştım.” Alkolden ölenlerin sayısı koronayla yarışmaya başlayınca ilk aklıma gelen 74 yıl önce yazılan bu kitap aklıma geldi. Önce ekmekler bozuldu, sonra sırasıyla her şey…
Koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin günlük istatistiklerini takip etmeye alışmıştık. Son günlerde takip ettiğimiz ölüm istatistiklerine sahte içkiden ölenleri de ekledik çok şükür! Dünya medyasında ağırlıkla Türkiye’de sahte içkiden ölenlere ilişkin haberler yer alıyor. Ülkemizin bu tür haberlerle dünyada gündeme gelmesinden rahatsızlık duymayanlar olabilir. Onlar için yitirilen insanlar ölüm istatistiklerinde sadece bir sayı olabilir, hatta “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” yaklaşımını da sergileyebilirler. Aşırı vergi konulan ürünü tüketmek isteyenler ile ürünü sahte üretip haksız kazanç elde etmek isteyenler vatandaşları öldürüyorlar. Şimdi “polis failleri yakalar olan ölenlere olur” mu diyeceğiz? Para için insanları öldürenleri lanetlerken, aşırı vergi koyarak, bu tür insanlara uygun ortam yaratanları tartışmayacak mıyız?
Benim hatırladığım ilk içki zammını yapan İsmet İnönü:” içenin parasını, içmeyenin sağlığını kazanırız” demişti. Öyle midir acaba? Vergi gelirlerinin yüzde 12’si alkol ve tütün ürünlerinden alan iktidar, savurganlığının ve israfının faturasını tüketicilere ödetmeye devam ediyor. İçtiğiniz üç kadeh rakının 2 kadehi ve içtiğiniz 20 adet sigaranın18 tanesi vergiye gidiyor. 100’lük rakının maliyeti 40 lira iken market satış fiyatı 225 lira. Maliyetin 4 katından fazla vergi konulmuş. Gördüğünüz gibi rant o kadar büyük ki, teşkilat ülkenin tamamına yayılmış. Üstelik içkinin hammaddesi etil alkol yerine metil alkol hatta ev dezenfektanları kullanılmış. Olayların failleri “olası kasıtla kasten öldürme” suçundan tutuklanıyor.
Sahte içkiden ölenlerin sayısı 100’e yaklaştı. Fransızların ünlü “Fazla vergi vergiyi öldürür” sözünün Türkiye versiyonu “Fazla vergi vatandaşı da öldürür” şeklinde oluştu.
2006’da her 100 liralık ÖTV’nin 5 lirası alkollü içeceklerden elde edilirken 2019’da bu rakam 10 liraya çıkmıştır. Yani ÖTV içindeki payı yüzde 100 arttı. Bu durumun toplumun sağlığını koruma, gençliği zararlı alışkanlıklardan uzak tutma politikası ile ilgisi kalmamıştır. Uygulamadaki aşırılık, alkollü içecekler üzerinden alınan ÖTV’yi vergi politika aracı olmanın ötesinde yaşam tarzına doğrudan müdahaleye dönüştürmüştür.
Vergiler bir denge işidir. Bu nokta aşılırsa vatandaş kaçak ürünlere yönelir. Bu durumda devletin sağlık harcamaları artar. Sanılanın aksine vergi gelirleri artmaz, hatta azalır. En acısı da telafisi olmayan ölümler yaşanır.
Son 10 yılda alkollü içeceklerden alınan ÖTV rakıda yüzde 443, birada ise yüzde 365 arttı. Ayrıca akaryakıttaki vergi nedeniyle on numara yağ kullanan otobüsler ve kamyonlar görüyoruz. Bunlar kaplama lastik kullanarak veya yangın çıkararak trafiği ve halkın sağlığını tehdit ediyorlar. Kaçak tütün kullanıldığı için sadece akciğer kanseri değil başka hastalıklar çıkmaya başladı. Kaçak ve sağlıksız kozmetik ürünlerden cildi heba olan yurttaşlar çok. Artık birilerinin verginin gelirden ibaret olmadığını anlamasının zamanı gelmedi mi? Maliyet ile satış fiyatı arasındaki makasın açıldığını gören fırsatçılar para hırsıyla zavallı vatandaşları öldürüyorlar.
Yazımı okurken” Ne yapalım? içkinin fiyatı belli, bu kadar düşük bedelle hakiki içki olmayacağını bilmeleri gerekirdi” diye düşünenler olabilir. Ölenlerin bir kısmı lokantalarda bu içkileri içmişler, hakiki içki parasını ödemişler ve sonra ölmüşler, dolayısıyla kimin nerede sahte içki ile karşılaşacağını bilmek mümkün değil. Yine dünyada da alkol ve sigaranın pahalı olduğundan bahisle Türkiye de yapılan vergilemenin makul olduğunu iddia edenler olabilir. Bu görüşü ileri sürenlere; o ülkelerde kişi başına düşen milli gelirin 40.000 dolar, bizde 7.500 dolar olduğunu hatırlatmak isterim.
Son bir husus olarak şunu da belirtmek isterim ki dolaylı vergiler insanlar arasında eşitsizlik yaratıyor. Diyelim ki 100 lt lik rakı 225 tl . Bende bu fiyata alıyorum. Rahmi Koç’da aramızdaki farka bakar mısınız?
Hepinize mutlu hafta sonları değerli Denge okurları
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.