Yarından sonra bayramı idrak edeceğiz. On iki ayın sultanı ramazan ayını geride bırakıyoruz.
İnananlara yeni ramazan aylarında tekrar buluşmalarını temenni ediyorum. tvDEN izleyicilerinin ve Denge okurlarının bayramlarını şimdiden kutluyorum. Bayramların başka yerlere kaçış olmadığını büyüklerle buluşmak, dostlarla kaynaşmak, küslerle barışmak vesilesi olmasını tüm kalbimle diliyorum.
Her ramazan geldiğinde “Hocam sakız çiğnemek, diş fırçalamak, yıkanmak, denize girmek, ağız çalkalarken küçük dile su değmesi ya da uyumak orucu bozar mı?” türünden soruları duymak alışkanlık haline geldi. Hatta bu sene bir bayanın Sayın Hatipoğlu’na “Üstüme tiner döküp kendimi yakmak istedim, yaksaydım orucum bozulur muydu?” sorusunu bizzat izledim.
Bütün bu sorular dini kulaktan dolma öğrenmekten kaynaklanıyor. Halbuki önümüzde bize yol gösterecek kutsal bir kaynak var: Kur’an ve mealleri, herkesin anlayacağı şekilde.
Rabbimiz Kur’an’ın indiriliş sebebini ayetlerinde şu şekilde bildirmektedir. “Biz bu Kur’an-ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. Ancak (Allah’ın) sevgisini yitirmekten korkanlara derin bir saygı duyanlara bir öğüt ve hatırlatıcı olarak indirdik” diyor.
Saçma sapan sorularla kendimizi ve başkalarını uğraştıracağımıza ilk sorumuz şu olmalıydı kanımca: “İnsanlığımızı ne bozar?” Bu tarz sorular, dini konularda sorulan sorular içinde öncelikli bir yere geldiği gün bir şeyler olması gerektiği haline dönüyor demektir. Biz ibadetler için değiliz, ibadetler bizim içindir. Bizi gerçek anlamda erdemli, sorumluluk bilincine sahip, duyarlı ve doğru bir birey kılmak içindir. İbadetin anlam ve amacını anlamayan bir kişi, ibadetin şekilsel yönüne yaklaştığı oranda özünden uzaklaşır.
Şayet yerine getirdiğimiz ibadetlere rağmen insanlığımızda eksilmeler oluyorsa, ya bizde ya da ibadetten anladığımız şeylerde bir sorun var demektir.
Dolayısıyla acilen kendimizi ve din anlayışımızı gözden geçirmemiz gerekir. Nihat Hatipoğlu’nu ve diğer hocalarımızı iftar programlarında elimden geldiğince izlemeye çalıştım. Şu soruları sormak çoğu kişinin aklına dahi gelmedi: Yalan söylemek, haksızlık etmek, dedikodu yapmak, iftira atmak, kibirlenmek, öfkelenmek, israf etmek, kalp kırmak ya da nezaketsizlik yapmak, insanların onuruyla oynadıktan sonra aldatıldık demek orucu bozar mı?
Öyle ya oruç sürekli sorulan türden sıradan şeyler ile bozulabilen bir şeyse bu türden çirkin davranışlar ile hepten bozuluyor olması gerekir. Buna rağmen maalesef biz yemek ve içmekten uzak durarak orucumuzu tuttuk ama uzak durmamız gereken birçok şeyden uzak durmayarak kendimizi tutamadık. Orucumuz belki kabul oldu ama amacına uygun olduğu tartışılır. Bu yüzden tutuğumuz oruçlar bize farkındalık kazandırmadı. Daha çok aç ve susuz kalmak olarak bize geri döndü.
Teravih namazında ayaktayken elimi nasıl bağlayacağım, otururken ayağımı nasıl koyacağım, gözümle nereye odaklanacağım, bir yerim kaşınırsa ya da önümden biri geçerse ne yapacağım, secdedeyken kolumu ne kadar kaldıracağım türünden sorular ile namazımızı nelerin bozacağına yoğunlaşmaktan, namaza yoğunlaşmaya fırsat bulamadık çoğu zaman. Oysa şu türden sorular sormak hiçbirimizin aklına gelmedi.
“Namaz kılıyorum ama gerçekten Allah’a teslim olmuş erdemli ve duyarlı bir insan mıyım? Kıldığım namazdan bir şey anlıyor muyum? Allah’ı her şeyden ve herkesten daha fazla seviyor muyum? Acaba bunlardan en az birinin yanıtı hayır ise kıldığım namazı bozuyor muyum?”
Belki de ibadetleri gerçek amacının dışında sadece şekilsel boyuta indirgememizin bir sonucu olarak bu sorular sürekli gündemdeydi. Bunlara odaklanıp özden uzaklaştığımız için, kıldığımız namaz ya da tuttuğumuz oruç aynı zamanda bizi erdemli ve duyarlı biri kılmıyordu. Beki de dinimizi dinin sahibi olan Allah’ın vahyi olan Kur’an’dan öğrenmeden önce başkalarından öğrenmemizin bir sonucuydu bu acayip sorular…
Ya da yıllarca bize Allah’ın dinini anlatmak yerine, din adına sonradan ortaya çıkmış bilgilerin anlatılmasının bir sonucuydu bu sorular belki de.
Allah’ı da ona ibadet etmenin mantığını da gerektiği gibi kavrayamamıştık belki de. Sebebi ne olursa olsun hiçbiri bizim için bahane olamaz yine de. Aklımıza ve yaratılışımıza uygun davranmamız gerektiğini bilmeli ve dinimizi en doğru şekilde doğrudan kaynağından (Kur’an-ı Kerim) öğrenmeliyiz.
Hepinize iyi hafta sonları, mutlu bayramlar sevgili Denge okurları.
Yazarın Notu: Bu yazı Doç. Dr. Emre Dorman’ın “Allah’a öğretilen din” isimli kitabından esinlenerek yazılmıştır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.