Referanduma daha iki aydan fazla zaman olmasına karşın millet şimdiden karpuz gibi ikiye bölündü.
‘Evet’çiler ‘Hayır’cılara, ‘Hayır’cılar ‘Evet’çilere dayatmaya başladı. Birbirlerini hain diye suçluyorlar.
Evet cumhurbaşkanlığı sistemi, halk oylamasına sunulacak. Daha referanduma çok gün var, takvim bile belli olmadı. Ama kampanya erken başladı. Cumhurbaşkanlığı sistemini destekleyen ve kamuoyunun yakından tanıdığı sporcular, şarkıcılar, sanatçılar ve siyasetçiler “Ben de varım” diyerek sosyal medya üzerinden evet kampanyası başlattılar. Hayırcılar ise profillerine HAYIR kelimesini koyarak ayrı bir kampanyaya başladılar. Ama ne başlatma… Aslında yaptıkları işte bir anormallik yok. Referandumun Türkiye’nin kaderini etkileyecek önemde olduğu noktasında herkes hemfikir. Evetçiler, Cumhurbaşkanlığı sitemi ile Türkiye’nin eline ayağına vurulmuş prangalardan kurtulacağını söylüyor, hayırcılar da eğer referandumdan kabul sonucu çıkarsa ülkenin otoriterleşeceğini söylüyor. Bu kadar kritik bir aşamanın öncesinde göz önünde olan kişilerin olumlu veya olumsuz görüşlerini bildirmeleri normal değil mi?
Hem hani düşünce ve ifade hürriyeti vardı. Herkes görüşlerini özgürce ifade edebilmeliydi…
Hani, sanatçının aktivist olanı, görüşünü açıklayanı, topluma yol gösterini makbuldü…
Hani Türkiye kavga etmeden, kutuplaşmadan konuşmalı, tartışabilmeliydi… Daha ne istiyorsunuz?
Sporcuların, sanatçıların, şarkıcıların bu kadar hayati bir konuda toplumu germeden, kutuplaştırmadan, ötekine hakaret etmeden, nezaket içerisinde görüşlerini açıklamaları tam da yıllardır ballandıra ballandıra anlattığınız tabloya uymuyor mu?
Şimdi neden itiraz ediyorsunuz, kampanyaya katılanları itibarsızlaştırıyorsunuz, linç ediyorsunuz, karakter suikastı yapıyorsunuz?
Aslında kimsenin referandum umurunda değil, Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre halkın % 77’si referandumun içeriğini bilmiyor.
Aslında referandum da ne demokrasi ne anayasa maddeleri oylanacak, ne rejim ne de sistem…
Oylanacak olan, ne anayasadır ne laiklik, ne de diktatörlük. Meydanlara inip millete ne anlatırsanız anlatın. Onun vereceği yanıt Tayyip’e evet veya Tayyip’e hayır. Çünkü iş referandumdan çıkmış genel seçim havasına döndürülmüştür. Dolayısıyla da Tayyip Erdoğan’ın şahsına endekslenmiştir.
Herkesin bir oyu var Sandığa gidersin, gönlünden geçen partiye oyunu atarsın. Ya da düşüncelerine uygun olan teze oyunu kullanırsın.
Gerçi bizde futbol takımı tutar gibi parti tutulur ama ben öyle düşünenlerden değilim.
Ben bugüne kadar AKP’ye hiç oy vermedim bundan sonra da ne olur bilemiyorum? Her gün daha fazla belirginleşen gelir dağılımındaki eşitsizlik üzüyor beni. Babalarının ve annelerinin cenazelerine sarılan yetim, öksüz çocuklar üzüyor beni. Haksızlığa uğramış olan insanların feryatları üzüyor beni. Genç yaşta şehit düşenler üzüyor beni. Kendi yaşam tarzlarını başkalarına zorla dayatanlar üzüyor beni. Kendi kurdukları bağnaz bir yaşamın figüranı olmamızı isteyen her kim varsa üzüyor beni. Bu ülkenin çağdaş ve demokratik bir ülke olmasını isteyemeyenler üzüyor beni. Aydınlıklardan, karanlıkların içine, bizi kör kuyulara atmak isteyenler üzüyor beni. En çok da insanların çaresizliği ve yarına dair umutlarının azalıyor olması üzüyor beni. Bütün bu sıkıntılar çözülmeden referanduma gitmek üzüyor beni.
Yıllardır havada kalan bir soru var. Peki AKP’ye oy vermeyelim, tamam da size niye verelim? AKP’yi iktidardan indirmekten öte ne vaat ediyorsunuz? Ses yok! Benim kanaatime göre Türkiye’de muhalefetin yıllardır yaptığı en büyük hata ne biliyor musunuz?
Her seçim dönemi seçmene neden AKP’ye oy vermemesi gerektiğini anlatırken, hiçbir şekilde neden kendilerine oy verilmesi gerektiğini anlatmamak. Ya da anlatamamak…
Ey CHP’liler bir milyon iki yüz binliralık faturayı halkın vergisinden ödeten hanım milletvekilini halka nasıl anlatacaksınız? CHP’ye gelen ve genel başkan yardımcısı olduğundan bu yana genel merkezde mescit açmaktan, Atatürk’e kefere demekten, Rize’de meydandaki Atatürk heykeli kaldırıldığında “Önemli bir şey değil” diyen Mehmet Bekaroğlu’nu halka nasıl anlatacaksınız. CIA ajanı olduğu söylenen eski Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nu halka nasıl anlatacaksınız? Doğrusu her şey bana yavan geliyor. Evet en doğru kelime bu… “Yavan”. Kutuplaşan Türkiye’nin zayıf kanadında olmanın getirdiği farkındalıktan mıdır, bu kırık hissiyatımız? Ancak bu böyle gitmez…
Ülkenin %50’sine yakın kesimi bu denli enerjisiz, mutsuz olursa geriye kalanlarda kaybeder.
Referandum süreci umarız, inciten, aşağılayan bir üslubun tek taraflı bombardımanı ile geçmez.
Aynı vatanda yaşıyor olmanın cıvıltısı, sevinci azalmasın istiyoruz. Giderek farkındayız ki, kendine yönelik bir dünya kurarak yaşamak bir çare değil. Bu sebepten “vazgeçmişlerin çukurunda” kolonileşmeye hayır diyerek, hayata her alanda dahil olmak için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Hepinize iyi haftalar değerli Denge okurları.
Yazarın Notu: Sevgili Güner Pehlivan’ın eşi değerli arkadaşlarım Şener Pehlivan ve İbrahim Pehlivan’ın yengeleri Şenol Pehlivan’a rahmet diliyorum. Ayrıca çocukluk ve askerlik arkadaşım Erkan Alpargun’a tanrıdan rahmet, ailesine sabırlar dilerim.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.